Güvenle özgürlük arasında insan
“Dostlarından kuşkulanmak onlar tarafından aldatılmaktan daha utanç vericidir. Başkalarına duyduğunuz güvensizlik onların sizi aldatmasına haklılık kazandırır.” Böyle diyor La Rochefoucauld....
“Dostlarından kuşkulanmak onlar tarafından aldatılmaktan daha utanç vericidir. Başkalarına duyduğunuz güvensizlik onların sizi aldatmasına haklılık kazandırır.” Böyle diyor La Rochefoucauld. İnsanı can evinden vuran cümleler bunlar. Tamam, insanlara, bilhassa dostlarımıza güvenelim ama bu devirde insanın hakkında kuşku duymaktan utanacağı dost bulmak öyle kolay mı? Fukuyama, en güvenilir toplumların refah toplumları olduğunu söyleye dursun, kimileri gerine gerine batıda liberal kapitalizmin ortaya çıkmasının hiç de boşuna olmadığını zira buralarda öteden beri insanların birbirlerine güvendiklerine, bireye ve insana saygının hem güveni hem refahı arttırdığına bizi ikna etmeye çalışsın, kazın ayağı pek öyle değil. Güven açısından kötü bir devirde yaşıyoruz. Bakmayın anketlerin söylediklerine, bu devirde, özellikle batı toplumlarında ciddi bir güven krizi var. Özellikle 11 Eylül 2001’den bu yana artık günümüz için “insan hakları çağı” ve “bilgi çağı” gibi parlak nitelemeleri pek duymuyoruz. Onun yerine “tüketim toplumu” (Baudrillard), “gösteri toplumu” (Debord), “ağ toplumu” (Castells, Dijk), “şeffaflık toplumu”, “yorgunluk toplumu” (Han), “risk toplumu” (Beck), “öfke çağı” (Mishra) gibi kulağa pek de hoş gelmeyen sıfatlar kullanılıyor. Naçizane biz de yaşadığımız zamanlara “teknomedyatik dünya” diyoruz. Yani insan ilişkileri açısından hayırhah ifadelerle anılmıyor zamanımız…
“Hepimiz serbestleşmenin, esnekliğin, rekabetçiliğin ve duruma özgü belirsizliğin sıvı ve kestirilemez dünyasına kendimizi kaptırdığımız için güvensizlik hepimizi etkiliyor” diyor meşhur sosyolog Zygmunt Bauman. “Büyük, yoğun ve dolaşım halindeki çok kökenli insanların kalıcı kümesi şeklinde… birbirleri arasında hareket eden farklı yabancıların daima değişen kalabalığı içinde öğütülüp duruyoruz” gibi çarpıcı ifade...