Padişahların simaları ve karakterleri
Nitelikli yayın politikasıyla ve kitaplara dijital dokunma imkânı veren 3. Göz uygulamasıyla dikkat çeken Yazıgen Yayıncılık, “Dile Gelen Tarih” serisinde, Seyyid Lokman Çelebi’nin meşhur...
Nitelikli yayın politikasıyla ve kitaplara dijital dokunma imkânı veren 3. Göz uygulamasıyla dikkat çeken Yazıgen Yayıncılık, “Dile Gelen Tarih” serisinde, Seyyid Lokman Çelebi’nin meşhur “Kıyafetü’l-İnsaniyye fi Şemaili’l- Osmaniyye” kitabını “Padişahlar ve Fizyonomi” adıyla günümüz Türkçesiyle okuyucuya sundu. II. Selim tarafından saraya ve Enderun’a hoca ve III. Murat tarafından şehnameci olarak atanan Seyyid Lokman Çelebi, fizyonomilerini değerlendirdiği Osman Gazi’den Sultan III. Murad’a kadar 12 Osmanlı sultanının resimlerini, başnakkaş Üstad Osman’dan ya da sadrazam aracılığıyla Avrupalı üstadlardan tedarik edip kitaba koymuştu. Kitapta onlar da var tabii.
Fizyonomi, “ilm-i firaset”, “ilm-i kıyafet”, “ilm-i sima” gibi adlar da verilen, insanın zahirinden yola çıkarak batınını, yani yüzüne bakıp ruhunu anlamaya çalışan, daha doğrusu anladığını iddia eden bir bilgi alanı. Mesleki olarak bu alan bizim de her zaman dikkatimizi çekmiş, uzun uğraşlar sonucunda, 2012 sonunda Doç. Dr. Murat Beyazyüz ile birlikte “Gerçek İnsanın Yüzünde Yazar mı? (Batı, İslam ve Bilim Dünyasında) Kişiliğini İnsanın Yüzünden Tanımak” (Timaş Yayınları) adlı bir kitap yayınlamıştık.
Ne yazık ki hayli emek ürünü olan bu kitap ne akademiden ne genel okuyucudan hak ettiği ilgiyi gördü. Akademinin ilgisizliğini anlamak kolaydı zira psikolojik bilimlerle ilgilenenlerin kadim bilgelik konusunda ne ilgileri ne bilgileri vardı. Aynı şekilde kadim bilgelik hakkında bilgi sahibi olan akademiklerin ise günümüz psikolojik bilimleri alanında ciddi bilgi eksiklikleri bulunuyordu. Genel okuyucunun yeterince ilgi göstermemesini ise, bu kitabın müstakbel okuyucusu olacak kesimlerin “Allah’ın en güzel şekilde yarattığı suretlerimiz karakterimizi ele veren ipuçları taşıyor mu?” sorusuna “evet” diye cevap verirken kitabın bu cevaba pek de sıcak bakmamasına bağladık.
Fizyonomi hakkındaki uzun araştırmalarımız sonucunda çok ilginç bir sonuca ulaşmıştık. Özellikle tasavvuf camiasında çok saygıyla karşılanan ve İslami bilimler içinde tasnif edilen ilm-i sima, bize göre İslam dünyasına çok sonradan ve dışarıdan girmişti, bilimsellikle ilgisi bulunmadığı gibi Batı'daki ırkçı fikirlere kaynaklık etmek gibi komplikasyonları da vardı. Fizyonomi, sanılanın aksine bugün de Doğu'da ve İslam dünyasında değil daha ziyade Batı'da popüler bilgiyi dolduruyordu.
Her ne kadar hak ettiği ilgiyi görmemiş olsa da biz, kadim bilgelik ile günümüz bilim dünyasını karşılaştıran ve birçok yanlış bilgiyi düzelttiğine inanan bu çalışmamız nedeniyle görevini yapmış olmanın rahatlığı içindeydik. Bir gün Yazıgen Yayıncılık önüme Seyyid Lokman Çelebi’nin meşhur kitabını getirdi koydu. Heyecan vericiydi. Bu kıyafetnameden de yazarından da haberdardık ama ilk kez 1987’de Türkçe yayınlanan kitaba ulaşamamıştık. İşte şimdi hem orijinal nüshası hem Latinize edilmiş hali önümde duruyordu. Yazıgen Yayıncılık, bu kitabın başına koymak için bir yazı istiyordu. Fizyonominin bilimsel ve İslami değeri hakkında görüşlerimin olumsuz olduğunu söyleyerek, “galiba yanlış adrestesiniz” dedim. Yayınevi yetkilisi, “Biliyoruz, tam da bu nedenle buradayız, okuyucu farklı görüşleri görsün” dediğinde ne denli şaşırdığımı tahmin edersiniz.
Üzerime düşeni yaptım. “İlmi Firaset Hakkında Samimi Bir Uyarı” başlığıyla bir yazı yazdım. “Modern psikolojik bilimler gündeme gelip yaygınlık kazanmadan önce çok uzun yıllar boyunca, kişileri ve kişilikleri tanımanın en geçerli yöntemi, İslam dünyasında, ‘ilmi sima’, ‘ilmi firaset’ gibi adlarla anılan (bu konuda yazılan eserlere de ‘kıyafetname’ deniyor) ve kökenleri Aristoteles’e dayandırılan ‘fizyonomi’ idi. Fizyonomi, adı altında bugü nde Batı'da çok zengin bir literatür var ama söylendiği ve sanıldığı gibi akademinin içinde kendine yer bulabilmiş değiller. Daha çok ‘pop psikoloji’ diyebileceğimiz bir yerde astroloji, sihir gibi geleneksel bilgi ve uygulamaların devamı olduğunu ileri süren bölümde veya ‘newage’ denilen akımların içine karışmış halde yer alıyor. ‘Yüzden karakter okumak’ diye formüle edebileceğimiz fizyonomi denilen bilgi ve uygulamanın hem Batı'da hem Batı zihniyetinde tarihi olarak ve şimdi çok köklü bir yeri var. Batı'daki ırkçılığın bile fizyonomi ile bağlantılı olduğunu söylemenin çok ileri gitmek olmadığını düşünüyorum. Ama işin ilginci, açıkça Batı'dan, muhtemelen eski Yunan ve Roma’dan kaynaklanan fizyonomi, ülkemizde İslam kökenli sanılıyor ve geleneksel ilimlerin içinde mütalaa edilmeye çalışılıyor” diye başlayan ve “Gerçek İnsanın Yüzünde Yazar Mı?” kitabında ayrıntılı olarak dile getirdiğimiz karşı görüşleri anlatmaya koyuldum.