Umudunu kesme!
“Çıkış yolu olmayan durumların üzerinde yer alan bir köprü” benzetmesi (Maria Zambrano), umudun güzel anlatımlarından biri. “Köprüde, göz olarak da adlandırabileceğimiz kemerler vardır....
“Çıkış yolu olmayan durumların üzerinde yer alan bir köprü” benzetmesi (Maria Zambrano), umudun güzel anlatımlarından biri. “Köprüde, göz olarak da adlandırabileceğimiz kemerler vardır. Kemerler, birbirlerini taşır ve geçişe izin verir, yapıyı açık kılarlar. Bir köprünün gözlerinin arasından gördüklerimiz, birbirinden kopuk ve derli toplu durur: Örneğin bir parça toprak, gökyüzü ve seçkin taşlar görürüz… Umudun kendi adımları ve kendini gösteren ve gören gözleri vardır. Keşfedip ifşa ettikleri için seçkin gözlerdir onlar. Ve umudun gözlerinden görüldüğü takdirde, başkalarının gözünden görülen de kendine has anlamıyla, hatta kendine has bir biçim ve imgeyle ifşa olur… Böylelikle, duygu, düşünce, arzu seli umudun kemerleriyle ayrılır; öyle ki daha sonra, insanın üzerinde yürüyebileceği, geniş ve hükmedilmiş akıntıya akabilsinler. Nitekim insan, umudu sayesinde ve umudunun eseri olarak, imkânsız bir şey yapabilir: İçindeki kargaşanın, üzerinden geçen zamanın üstünden yürüyebilir ve bir anlamda yükselip kendi derinliğinin üstünde tutunabilir.” İnsan muhayyel bir geleceğe doğru yürür hep. Depresyona girip varoluşu geçmişe çökelmediği ve aklı başında kaldığı sürece zamanı adımlar. Şimdiki zaman dahi geleceği tanzim etmemize yarar en çok. Yani şimdi de bile bir ayağımız gelecektedir. Tasarlar, planlar, hayaller kurar dururuz. Pascal, “hiçbir zaman yaşamayız ama yaşamayı umarız” derken haksız sayılmaz. Umutlanmak, henüz doğmamış, gerçekleşmemiş, ortaya çıkmamış olana, çaresizliğe kapılmadan hazırlıklı olmak demektir. Nasıl arzulanan, talep edilen herşey bittikten sonra geri kalan şey gerçek arzu ise, hakiki umut da tüm umutlar boş çıktıktan sonra geriye kalandır. Bu yüzden umut ile umutsuzluk sürekli olarak birbirileriyle ilişki içindedir. Umutsuzluk, tüm umutların tükenmesi değil şu anda içimizdeki umut rüzgârının esintisinin hissedilmemesi manasına gelir. Böyle bakıldığında umut kıvılcımlarının asla tam olarak bizi terk etmediği, tamamen tükendik dediğimiz bir anda...