Ütopya çökmesi
Son üç yazım, “insan-sonrası” diye adlandırılan fikriyatla ilgiliydi. Bu köşede daha ayrıntılı bir biçimde konuyu gündeme getirmeme imkân yok. Meselenin önemini ve yazılar boyunca belli ettiğim...
Son üç yazım, “insan-sonrası” diye adlandırılan fikriyatla ilgiliydi. Bu köşede daha ayrıntılı bir biçimde konuyu gündeme getirmeme imkân yok. Meselenin önemini ve yazılar boyunca belli ettiğim itirazlarımı netleştirerek, konuyu toparlamaya çalışacağım.
Birçoğunuza “insan-sonrası” düşüncesi, ilk bakışta dikkate değmeyecek kadar eksantrik ve sıra-dışı gelebilir. “Hoca, sen de amma taktın bu ipe sapa gelmez fikirlere!” diyebilirsiniz. Ama ben, teknomedyatik dünyanın zihnimize yansımalarının, daha doğrusu zihnimizi değiştirmesinin “insan-sonrası” fikriyatla birlikte kendini açıkça dışavurduğunu düşünüyorum. Fikriyat alanında başlayan bu değişikliklerin aktüel hayat alanında da giderek artan karşılıkları olacağını görüyorum. Teknolojinin her ürününün, bu arada biyoteknoloji çalışmalarının çıktısı olarak yeni canlılık formlarının hayatımızda kolayca yer edinebilmesi, insanın sadece varlıklardan bir varlık derekesine inmesi sayesinde mümkün olabilecek. Dijital medya ve yapay zekâ ürünü aygıtların, robotların “insan kadar meşru” olarak hayatlarımızda kabul görmeleri, hatta müstesna bir yer edinmeleri için “insan-sonrası” fikriyat, mümbit bir zemin, eşsiz bir fidelik hazırlıyor.