‘Yeni Ortaçağ’ ve Kapadokya Üniversitesi
“Yeni Ortaçağ: Örgütlü sistemlerin yokluğu, her türlü merkezin kayboluşu, kaygan ve silik dayanışmaların ortaya çıkışı, belirsizlik, rastlantı, bulanıklılık. Yeni Ortaçağ:...
“Yeni Ortaçağ: Örgütlü sistemlerin yokluğu, her türlü merkezin kayboluşu, kaygan ve silik dayanışmaların ortaya çıkışı, belirsizlik, rastlantı, bulanıklılık. Yeni Ortaçağ: Zengin toplumların mafyalar ve yolsuzluklarla kemirilmesinden Rus kargaşasına varıncaya dek, her türlü otoritenin dışında sayılan giderek artan ‘gri alanlar’ın gelişimi. Yeni Ortaçağ: Aklın kurucu ilke olarak, uzun zamandan beri kaybolduğu sanılan ilkel ideolojiler, boş inançlar yararına silinip yok oluşu. Yeni Ortaçağ: Kriz, sarsıntı ve spazmların sanki günlük yaşantımızın dekorları gibi geri gelişi…” Fransız işadamı ve yazar, Sarkozy, Macron gibi siyasetçilerin danışmanı Alain Minc, günümüzü “Yeni Ortaçağ” olarak niteliyor ve aynı adı taşıyan kitabında bunları söylüyor. Semptomların kaynağını teşhisinde ve ifade edişinde sorunlar var ama tespitlerine kim itiraz edilebilir?
Bir süredir yine dünyamızın berbat halleri üzerine düşünüyorum. Yeni yazıma da böyle başladım, sonra Michel Henry’nin günümüzü “Barbarlık çağı” diye adlandırmasıyla devam edecektim. Karamsar bir yazı olacaktı. Hem gerçekçi hem her zaman umutlu pek kıymetli Alev Alatlı’nın mütevelli heyeti başkanı olduğu Kapadokya Üniversitesi’nin sitesini (https://www.kapadokya.edu.tr/) ziyaret etmek geldi aklıma. İyi ki gelmiş, size de öneririm ama lütfen mütevelli heyetinin kimlerden müteşekkil olduğuna bakarak başlayın incelemeye. “Akıl-ahlak-adalet-adap” prensiplerinden ayrılmayacaklarını söyleyerek başlıyorlar. Anadolu’nun orta yerinde sessiz sedasız bir eğitim devrimi yapıldığını gördükçe, Alev Hanım’ın parlak zekâsının, imrendirici bilgi birikiminin imbiğinden geçtiği belli olan şöyle cümleler okudukça gençlerimiz adına seviniyor ama artık genç olmadığınıza hayıflanıyorsunuz.
“Niye mi Kapadokya? Çünkü salim kafayla eğitim verebilelim istiyoruz. Büyük şehirlerin gürültüsünden, trafiğinden, angaryasından uzak, asude bir ortamda akla odaklanalım, işimize yoğunlaşalım istiyoruz. Bizim işimiz, bilgelenmek ve bilgilendirmek. Büyülü güzelliklerinin yanı sıra, medeni, incelikli, huzurlu Kapadokya. Turist kaynaması da bundan. Eğlenceli ama farfara değil, seçkin ama asık suratlı değil, edepli ama bağnaz değil… hasılı akademik uğraşa mükemmelen elverir bir ortam”...
“Mesele Türkiye’nin iki yüz bilmem kaçıncı üniversitesi olmak değil. Mesele yüzyılların ihmaliyle yüzleşmek. Yanlışları düzeltmek, boşlukları doldurmak, eksikleri telâfi etmek. Albert Einstein’ın ‘Sorunlarımızı onları yaratan düşünce tarzımızı kullanarak çözemeyiz’ şeklinde veciz bir tespiti vardır. Mesele, yanlışta ısrar etmemek. Öğrenciye bilmediği bir konuyu, bilmediği bir dille öğretmeye kalkmak yanlışların en büyüğü. Kavram karmaşasına neden olur. Ezbere zorlar. Yaratıcı düşünceyi sakatlar. Öğretim dili mutlaka Türkçe olmalı. Yabancı dil zihni yeni yaklaşımlara açar, hayal gücünü zenginleştirir. Yasak savar gibi değil. Hak ettiği ciddiyetle, sular seller gibi ama ayrıca öğretilmelidir. Kapadokya Üniversitesinde eğitim dili Türkçe’dir. Yabancı diller, konunun duayenlerine emanettir, müfredatla eşgüdüm içinde mutlaka öğretilir”...
“Dünyayı bilmeyen dünyanın maskarası olur. Öğrencisini güncel sorunlara uyandırmayan, hızla küreselleşen dünyayı, sürgit değişen koşulları anlamlandırabileceği bilgiyle donatmayan üniversite eğitimi nafiledir. IMF’yi, S&P’yi bilmeyen, Türkiye’nin ödemeler dengesi hakkında fikri olmayan, İran’dan, Gürcistan’dan bihaber; TV yarışma programlarında beş bin sınırını aşamayan üniversite gençliği akla ziyandır. Böyle olmak zorunda değil. Biz diyoruz ki, “en yeni bilgi neyse, öğretilmesi gereken ilk bilgi odur” çünkü en işlevsel bilgi odur. Sivil havacılık öğretecekseniz, Wright kardeşlerin bez kanatlı uçağından değil, insansız hava araçlarından başlarsınız. Konu siyaset bilimi ise Avrupa Birliği yapılanması derebeylik sisteminden önce gelecektir. Son giren bilgi, ilk öğretilen bilgidir. Kapadokya Üniversitesi’nin “Eğitimde LIFO” sistemi budur. Kötü öğretim kader değildir”...
“Ortaçağ katedralleri inananları papanın görkemiyle ezmek amacını güderdi. Onca büyük ve şatafatlı olmaları bundan. Üniversite kampüsleri de böyleydi. Kralların iktidarını yansıtır, talebeyi zapturapt altında tutmayı amaçlarlardı. Osmanlı istese, St. Petersburg’daki Nevsky Prospekt’i de yaptırırdı, Roma’daki Collosseum’u da. Yaptırmadı, çünkü bizde tevazu esastır. Üniversite yerleşkeleri makul boyutlarda, sıcak, estetik olmalı. Akademik yaptırım yansıtmamalı, ihtişamı ile ezmemeli, öğrenciyi yabancılaştırmamalı. Kapadokya Üniversitesi Ürgüp binasına bakın, ne demek istediğimi göreceksiniz. Mustafapaşa köyünü ziyaret edin, açık kampüs konseptinin nasıl hayata geçirildiğini görün”…