Çözüm, sivil toplumsal örgütlenmekten geçer
Bilge kişi, “Bana balık verme, balık tutmayı öğret” demiş. - Çiftçi, işçi, memur, sanayici “avucunu açıp yalvarmayacaksın, yarın daha da çok yalvarmak zorunda...
Bilge kişi, “Bana balık verme, balık tutmayı öğret” demiş.
- Çiftçi, işçi, memur, sanayici “avucunu açıp yalvarmayacaksın, yarın daha da çok yalvarmak zorunda kalırsın”.
-Balık dilenmektense “balık tutmayı öğreneceksin, yani örgütlenip güç kazanacaksın”. Güçlenirsen, iktidarlara yalvarmak zorunda kalmazsın: iktidar olmak isteyenler sana yalvarırlar. Bunun adı katılımcı demokrasidir.
-Askeri ve sivil darbelerle 1961 Anayasası’nın örgütlenme olanakları “emperyalizm ve içimizdeki ortakları” yüzünden ortadan kaldırıldı, bunu oylarınla geri almayı becereceksin.
-Çiftçi bugün örgütlü olsa, şeker fabrikalarının kartellere satılarak tasfiye edilmesini kimse ağzına bile alamazdı, ödü patlardı.
Katılımcı demokrasi
Refah, kalkınma ve demokratik özgürlükler için önce örgütlenip güçleneceksin. Bu olmayınca ne partiler “parti”, ne de meclisler “meclis” olabiliyorlar. Doğru politikaları bilmek, dile getirmek yetmez: esas olan o doğrulara ulaşabilecek gücü, örgütlenme yolu ile elde edip fiilen sonuca ulaşmaktır. Aksi halde sadece, “tarihe not düşmekle kalırsın”.
Bireyin çıkarı ile toplumun çıkarının örtüşmesi, toplumsal örgütlenmeler sonucu ortaya çıkar.
-İşçi isen örgütün (sendikan) olmazsa yalnız kalmışsındır. Boynunu büküp, sana verilen “balıkla” yetinirsin. Ama güçlü bir sendikan varsa, iktidar olmak isteyen partiler senin peşinde koşar, sadaka dilenmezsin. Hele bir işin de yoksa hiçbir güvencen bulunmaz, sokakta ölsen kimsenin haberi olmaz.
-Kamuda memur isen yine örgütlenmelisin. Aynen Fransa’da, Hollanda’da...