İşte o bir sabah…
https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/tracGece, “Allahualem, sabaha Şam teslim alınmış olur” niyeti, duası ve temennisiyle yattım. 8 Aralık 2024 sabahına da bu müjdeyle uyandık. Sevinç...
Gece, “Allahualem, sabaha Şam teslim alınmış olur” niyeti, duası ve temennisiyle yattım. 8 Aralık 2024 sabahına da bu müjdeyle uyandık. Sevinç, şükür, şaşkınlık, heyecan…
Çevremdeki birkaç kişiye şunu diyordum birkaç gündür: “Meslek hayatımın en öngörülebilir ve stratejik hamlelerini sezebildiğim gelişmelerine şahitlik ediyorum.”
Açıkça ifade edeyim, son iki aydır zalim Esed’in tası tarağını toplayacağına dair en ufak bir soru işareti oluşmamıştı kafamda. Hatta birkaç hafta önce TVNET’teki yayınımızda “Esed’in tek kurtuluşu Erdoğan’ın paçalarına yapışmaktır” demiştim. Gerçekten de Beşşar Esed’in tek şansı Erdoğan’ın işaret ettiği siyasi düzlemdi. Fakat o bunu anlamadı. Üstüne bir de sağa sola verdiği röportajlarla artistik yaptı. Kendisine uzatılan eli iterek, “Erdoğan’la neden buluşayım ki? Bir şeyler içmek için mi?” dedi. Ancak bir şey dikkatimi çekti, Erdoğan bu süreçte Esed’e daha bir tahammül ederek yaklaştı. İstihza eden sözlerine tek satır yanıt vermediği gibi ısrarla “Gel konuşalım, bu sorunu çözelim” çağrıları yaptı.
Peki, ne oldu da muhalif unsurlar Suriye Milli Ordusu altında birleşip iki hafta dolmadan Şam’a girdi ve 61 yıllık Baas Rejimi yıkıldı?
Tüm şifreleri Cumhurbaşkanı Erdoğan gün gün, aşama aşama verdi aslında. Amerika’nın yıllardan beri coğrafyamızda döndürdüğü oyunlara rağmen “sanki dahli yokmuş” havasında ama kendini belli eden bir streteji sergiliyor Türkiye. Yani muhataplarını aptal yerine koymuyor. “Sahada yokum ama sahayı ben yönetiyorum, bunu da bilin” diyor.