Siyasi hizalanma: Geri dönülmez yola girdik mi?
İngilizlerin dünya siyasetine yön, bazı zamanlar nizam veren dergisi The Ekonomist geride kalan mart ayında “ Yeni Dünya Düzeni ” kapağıyla çıkmıştı. Kapak görselinde; ABD başkanlık koltuğuna yeniden oturan Donald Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve İsrail Başbakanı Netanyahu yer aldı. Analizde ise küresel hiyerarşinin değiştiği ve liderlerin otoriter eğilimlerinin öne
İngilizlerin dünya siyasetine yön, bazı zamanlar nizam veren dergisi The Ekonomist geride kalan mart ayında “Yeni Dünya Düzeni” kapağıyla çıkmıştı. Kapak görselinde; ABD başkanlık koltuğuna yeniden oturan Donald Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve İsrail Başbakanı Netanyahu yer aldı. Analizde ise küresel hiyerarşinin değiştiği ve liderlerin otoriter eğilimlerinin öne çıktığı ifade ediliyordu.
Benzer bir yorumu, şubat ayında Fransızların haber dergisi Le Point de yapmıştı. Derginin, "2025-Yeni Dünya Düzeni" kapağıyla çıkan özel sayısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yeni dünya düzenine yön verecek 4 lider olarak tanıtılıyordu.
Bu arada Ekonomist, böyle bir kapakla çıkmamak için direnmişti. Başkanlık seçimlerinden aylar önce, Trump kazanmasın diye harekete geçmiş ve Biden’in yarıştan çekilmesi gerektiğini ağır bir başlıkla ortaya koymuştu. Derginin 2024 Temmuz sayısında, başkanlık logosu taşıyan bir yürüteç kapağıyla seçim yarışından çekilmek konusunda direnen Joe Biden ağır şekilde hedef alınmıştı.
Nihayetinde Trump seçildi, başkanlık koltuğuna oturdu ve dünyanın nizamının hızla değişeceğinin işaretlerini vermeye başladı. “Siyasi hizalanma” kavramı ilk olarak ABD medyasında konuşuldu, zaten birçok Trump karşıtı küresel medya şirketi yeni hizalarını belirlemeye koyulmuştu.
Geçtiğimiz haftaki grup konuşmasında ne dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan: “İkinci Cihan Harbi sonrasında inşa edilen, soğuk savaşın bitimiyle adeta kökleşen küresel sistem açıkçası temelden çatırdıyor. Neoliberal ekonomik ve siyasal düzenin yerine daha korumacı bir yapının yükselmekte olduğunu görüyoruz. Uluslararası siyasetin neredeyse tüm aktörleri yeni arayışlara girdi. Gümrük tarifeleri üzerinden alevlenen ticaret savaşlarının küresel ölçekte bir etki uyandıracağı anlaşılıyor. Büyük küçük demeden herkesi etkileyecek şiddetli bir kasırganın geldiğini söylemek, abartılı bir yaklaşım olmayacaktır."
Peki ne oldu de dünya düzeni değişiyor. Başlı başına Trump’un seçimleri kazanmasına bağlayamayız elbette. Geriye dönük okuma yapınca kritik eşikler çıkıyor karşımıza.
Bir: ABD’nin Irak’ı İşgali (2003)
İki: Suriye Devrimi (8 Aralık 2024)
Bu iki olay sadece coğrafyamızın değil aşama aşama dünyanın da aksına yön verdi. Aradaki 21 yılda yaşananlar ve devam eden sürecin gidişatını analiz etmek için biraz daha geniş bir açıdan bakmak gerek.
“Yeni dünya düzeni” diyoruz mesela. Peki neye göre yeni ve eski olan ne?
Tam burada bir, hatta iki asır geriye gideceğim. Osmanlı Devleti'nin yıkılış süreci, 19. yüzyıl boyunca başlayan ve 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan bir dönemi kapsar. Tarih kaynakları, Napolyon'un Mısır'ı işgali etmesini; Osmanlı'nın siyasi gücünü sarsma ve Avrupa'daki milliyetçi akımlarını tetikleyen gelişme olarak görür. Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflaması Avrupa'da modern ulus devletlerin yükselişinin de önü de açmıştır.
Tam da bu yıllarda, yani 1800’lerin başlarında İngilizlerin coğrafyamızı parça parça işgal etme hamleleri de başlar. Oysa İngilizler müttefikimizdi. Mısır’ı Fransızlardan geri alıp yeniden Osmanlı’ya vermişlerdi. Rusları, İstanbul kapılarına dayanmışken “durduran” da İngiliz iradesiydi. İlginçtir İngilizler daha sonra hem Mısır’ı hem de İstanbul’u işgal etti. Çanakkale’ye dayandılar. Dahası İngilizler Filistin topraklarını Osmanlı’dan koparıp İslam coğrafyasının göbeğinde bir İsrail devleti kurdu. Yetmedi tüm bölgeyi Osmanlı’dan kopartıp, etnik ve mezhepsel çatışmaların hiç dinmeyeceği; istikrardan mahrum “ulussuz devletçikler” inşa ettiler.
Yazıya tevafuk oldu, dün Yeni Şafak’ın Düşünce Günlüğü sayfasında muazzam bir makale yayımlandı. Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, ‘İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin Osmanlı’nın son dönemlerinde oynadığı rolü kaleme aldı. Fiziki işgalden önce zihinlerin nasıl işgal edildiğini tane tane anlatan bu yazıyı tekrar tekrar okumak gerek. Kızıltoprak’ın, 20 Mayıs 1919’da İstanbul’da kurulan İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin amacını analiz ettiği şu cümle kulaklarımıza küpe olmalı: “Türk milletinin birlik ve beraberliğini bozmak, isyan ve kargaşalar çıkararak milli direnişi zayıflatmak, İngilizlerin Osmanlı topraklarını kolayca ele geçirebileceği bir ortam yaratmaktır. Bu doğrultuda, cemiyet yalnızca İstanbul ile sınırlı kalmamış, Suriye, Irak ve Filistin gibi bölgelerin İngiltere’ye bağlanması için de faaliyet göstermiştir.”
Yazının başında, Irak’ın işgali ve Suriye devrimini eşikler olarak gösterdim. ABD’nin İngiltere’nin açık desteği ile giriştiği bu savaş coğrafyamızı tarumar etti, milyonlarca masumun kanını toprağa akıttı. Tarifi mümkün olmayan acılar yaşattı. Lakin süper devletler de büyük bir çıkmaza saplandı. Maliyeti ağır ve ödemesi güç faturalar çıktı. Arap Baharı ise son bir denemeydi ve rüzgar terse döndü. Suriye’de 13 yıl uzatılan ve 8 Aralık 2024’te yaşanan devrim ise emperyalist Batı’nın, aslında İngilizlerin 200 yıllık politikaların iflasının başlangıcı oldu.
Lakin bu arada İngiltere sahneden çekilmişti. 2016’da önce Avrupa Birliği’nden çıktılar ve hemen akabinde de Trump’un seçileceğini ön görerek kabuklarına çekildiler. Görünüyor ki Amerika’yı terk ettiler.
The Ekonomist’in yeni dünya düzeni kapağında İngiltere’ye yer vermemesi dikkatinizi çekmiştir. Anlaşılan bu kez “oyunda yokuz” görüntüsü vererek, yıkımı izliyorlar.
Amerika ve Çin hem ticari hem de yapay zeka savaşına tutuşmuşken sahnede olmamaları normal. Elleriyle inşa ettikleri İsrail bile yörüngelerinden çıktı. Belki de daha az maliyetli bir strateji ile güçlerin birbirlerini kırmalarını bekleyecekler.
Memlekete dönecek olursak… Cumhurbaşkanı Erdoğan, şahit olduğumuz ve anlamlandırmaya çalıştığımız değişim için “tarihi olduğu kadar sancılı da olan bu süreci en iyi okuyan, en iyi yöneten, sahada ve masada en güçlü konumda bulunan ülkelerden biri Türkiye'dir” demişti.
Fakat Türkiye’deki bazı siyaset üreticileri bu tarihi gelişmeyi bir türlü okuyamıyorlar. Özgür Özel’in kendilerini terk edilmiş hissetmesi ve İngiltere’ye ağır sitemleri akıl alır değil. Memleketi yönetme iddiasındaki bir partinin dünyanın gidişatını ve İngilizlerin sahneden çekildiğini okuyamaması çok hazin. Aslında şaşırmamak gerek, Esed havada kaçarken, kendisi ile masaya oturulması gerektiğini öneren bir ana muhalefet lideri var. Üzülerek söylemek gerekirse; Özgür Özel ve CHP’nin peşin teslimiyeti Türkiye için en büyük zaaf. Bu “politik boşluk” doğrudan dışarıdan gelecek siyasi hamlelerden daha tehlikeli.