Gönlünün git dediği yerde mahsur kalan
OĞLU, babasının yazdığı kitabın önsözünde diyor ki: “Babam, gönlünün git dediği yerde mahsur kalan adamdır...” Memduh Bayraktaroğlu ile tanışmamız büyük bir kavgayla...
OĞLU, babasının yazdığı kitabın önsözünde diyor ki:
“Babam, gönlünün git dediği yerde mahsur kalan adamdır...”
Memduh Bayraktaroğlu ile tanışmamız büyük bir kavgayla başladı.
O, Tansu Çiller’in en yakınındaki insanlardan biriydi.
Öfkelerimizi her gün kalemlerimizle biledik.
Sonra araya yıllar girdi...
Ve bir gün, o kavgadan büyük bir dostluk doğdu...
İkimiz de rahmetli Süleyman Demirel’in o harika lafına sarıldık.
“Barışmayı bilmeyenler kavga etmemeli” diyordu...
Biz de öyle yaptık...
Nefretleri unuttuk, yaptığımız hataları ise hep hatırladık... Hatırlattık birbirimize...
Memduh 2006 yılında “Çillerli Yıllarım” adlı bir kitap yayınladı.
Oğlundan, Aşkın Samuray Bayraktaroğlu’ndan, bunun önsözünü yazmasını istedi.
Aşkın harika bir önsöz yazdı.
O yıllarda babasını ne kadar yanlış bulduğunu açıkça ifade etti.
En çok şu cümlesine takıldım:
“Babam, gönlünün git dediği yerde mahsur kalmış bir adamdır...”
Çok isterdim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çocuklarından biri de babası için bunları söyleyebilecek bir duyguya sahip olsaydı...
Biz, bu ülkenin 60 yaşını geçmiş nesilleri, ister sağcı, ister solcu, ister dindar, ister laik olalım...
Ne yazık ki öfkeyle büyüdük, büyüdükçe de öfkeyi büyüttük.
Hayranı olduğumuz şairlerin “kindarlık” mısralarının şiirsel kudretini bir matah sandık.
Düşmanlıklar, yok etme duyguları bizi besleyen en önemli gıda haline geldi.
Nefretin, sevgiden daha büyük bir güç olduğunu önce kendimize ispat ettik.
Ve elimize kudret geçince de zorba bir muktedirliği tercih ettik.
Neticede Sayın Cumhurbaşkanı...