Türkiye'yi beyaz Türkler, beyaz muhafazakârlar ve beyaz Kürtler kurtaracak
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.2004 yılından beri ANAR’ın (Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi) genel müdürlüğünü yapıyor.Bu kuruluş, AKP’nin kamuoyu araştırma şirketi...
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.
2004 yılından beri ANAR’ın (Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi) genel müdürlüğünü yapıyor.
Bu kuruluş, AKP’nin kamuoyu araştırma şirketi olarak tanınıyor.
Pazartesi günü Hürriyet Daily News gazetesinde Barçın Yinanç’a verdiği mülakatta referandum sonuçlarını değerlendirirken şunları söylüyor:
“Kendilerini muhafazakâr olarak niteleyen bir kesim var. Bunlar 35 yaşından genç, iyi eğitimli, büyük şehirlerde yaşıyorlar, gelir düzeyleri ortalamanın üstünde. Bunlar, laikliğe, insan haklarına ve Avrupa Birliği’ne inanıyorlar.”
Şimdi dikkat... Hemen arkasından gelen şu cümleye bakın:
“Ben bunlara ‘Beyaz muhafazakârlar’ diyorum.”
İngilizce metinde “White conservatives” ifadesi kullanılmış.
İbrahim Uslu, “Bu grup referandumda ‘Evet’ oyu kullanmadı” diyor.
Ve şöyle devam ediyor:
“Şehirleşme, eğitim ve gelir düzeyi arttıkça bu tür seçmenin sayısı artacaktır. Her yıl 1.2 milyon genç oy verme yaşına geliyor. Yani başka değerlere sahip yeni bir nesil geliyor.”
Okurken o günleri hatırladım.
Hani şu malum “liberal aydın-AKP-cemaat” kutsal ittifakı günlerini...
Yani liberallerin “aydın”, AKP’nin “demokrat”, FETÖ’nün de “cemaat” kabul edildiği yılları...
Ne güzeldi değil mi...
Partilerine “Ak” deyip de “Beyaz Türk” kelimesini yerden yere vuranlar...
“Beyaz Türklerin vatanı” diye aşağıladıkları İzmir’in, 1950’li yıllarda Demokrat Parti’yi, 1980’li yıllarda Turgut Özal’ı çıkardığını ne çabuk unutmuşlardı.
1987 referandumunda, bugün AKP’ye oy veren bölgeler “12 Eylül komutanlarının koyduğu siyasi yasaklar kalkmasın” diye oy kullanırken, İzmir’in Beyaz Türklerinin “Yasaklar kalksın” oyu kullandığını ne çabuk unutmuşlardı.
12 Eylül referandumunda “Yetmez ama evet” diyen liberaller, AKP’lilerle birlikte el ele “FETÖ yargısı”nı inşa ederken o şehrin, sahillerin, Trakya’nın Beyaz Türklerinin buna hayır dediğini görünce nasıl küçümsemişlerdi, faşistlikle suçlamışlardı...
Şimdi geldik eğitimi yükseldikçe, şehirlileştikçe sekülerleşen ve daha çok insan hakkı ve demokrasi isteyen “Beyaz muhafazakârların” erdemlerine...
7 Haziran seçiminden itibaren başlayan şu yakın tarih bir kere daha gösterdi ki....
Yanılan “Beyaz Türkler” ve “sekülerler” değildi...
Aslında kendileri de sapına kadar Beyaz Türk olup kendi değerlerini inkâr edenler tarihi yanılgıya ve hezimete uğramışlardı...
Ben İbrahim Uslu’nun söylediklerine iki ekleme yapacağım.
Aynı şekilde bir “Beyaz Kürt” ve “Beyaz Ülkücü” nesli de geliyor.
Ve emin olun Türkiye’yi şu içine düştüğü çaresizlik ve kutuplaşmadan bu insanların benimsediği yeni değerler, yeni ahlak, gerçek bir demokrasi ve adalet duygusu kurtaracak.
Ege’de son zamanlarda benzin istasyonlarına, dükkânlara Atatürk’ün şu cümlesinin asıldığını görüyorum:
“Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlığa kapılmadım...”
Bilelim ki bu cümle, Türkiye’yi içine düştüğü büyük sorunlardan kurtarma azminin ifadesidir.
Ve emin olun, bunu başaracak bembeyaz bir nesil geliyor.
Beyaz kelimesinin gerçek anlamını vere vere geliyor...
Hüsrana uğramış eski liberallerin yeri de artık burasıdır.
BİR İNSAN HAYATINDA KAÇ KABATAŞ YALANI SÖYLER
BUNDAN 10 yıl kadar önce “Ben hep doğruları söylerim. Dan dan söylerim” diyen bir kadın arkadaşıma “Bak bu söylediğin doğru değil” dedim.
Bir insan günde ortalama 6-7 yalan söyler. Söyleyen ben değilim.
Google’a girip “İnsan günde kaç yalan söyler” yazın, 422 bin sayfa açılıyor.
Günde 2 yalandan 100 yalana kadar rakamlar var.
Hatta şu cümleye bile rastlayabilirsiniz:
“Normal bir insan günde ortalama 4, yılda 1460 yalan söyler.”
Tabii bunların hepsi “Kabataş yalanı” kadar kuyruklu değildi.
Tekrar 10 yıl önceye dönelim.
Lafını “Dan dan” ve dobra dobra söylediğini sanan arkadaşım o gün çok iddialıydı.
Ama bakın ne oldu.
National Geographic dergisi son sayısının kapağını “yalan” konusuna ayırdı.
EN ÇOK NEDEN YALAN SÖYLERİZ
National Geographic dergisine göre insanlar en çok “bir yanlışı veya kötülüğü örtbas etmek için” yalan söylüyor (yüzde 22).
Yüzde 16’sı “maddi çıkar sağlamak için” yalan söylüyor.
Yüzde 15 paranın ötesinde bir yarar sağlamak için bu yola başvuruyor.
Yüzde 14 ise “durumu kurtarmak” için, yani bir insanı başından savmak, içinde bulunduğu durumdan bir an önce kurtulmak amacıyla yalan söylüyor.
Yüzde 8 karşısındakini etkilemek, pozitif bir imaj yaratmak amacıyla yalana başvuruyor.
Yüzde 5 ise mizah yapmak, gırgır geçmek için yalan söylüyor.
Yüzde 5 fedakârlık, yüzde 4 sırf başkasını incitmek, yüzde 2 toplumsal nezaket gereği, yüzde 2’si ise patolojik durumdan dolayı yalan söylüyor.
Bir de en ilgimi çeken bölüm var.
Yüzde 7’lik bir bölüm ise hiçbir nedeni olmaksızın, öylesine, durup dururken sallıyor.
HANGİ YAŞTA, GÜNDE KAÇ YALAN SÖYLÜYORUZ
DERGİDE en ilginç sonuçlardan biri:
Hangi yaş grubunda, insanların yüzde kaçı, kaç yalan söylüyor.
Anlayacağınız en yalancı dönemimiz 17 yaşına kadar. Sonra biraz azalıyor.
Ama siyasetçilerde değil.
Peki toplumun geriye kalanı ne oluyor?
Dergiye göre “sıfır yalan...”
Yani dobra dobra, dan dan gerçeği söylediğini söyleyenler.
Eee doktor ne demiş?
“Sen de yalan söylemiyorum, dürüstüm de.”
Bence en büyük yalan grubunu o sıfır yalan rakamının altına sığınanlar oluşturuyor.
Zaten o yüzden National Geographic de kapağında “Neden yalan söylüyoruz” gibi herkesi kapsayan bir ifade kullanmış.