Demokrat zihniyeti ararken
Modernliğin krize girdiğini ve buradan ancak zihniyet düzlemine dönerek çıkılabileceğini ilk kez 1990’ların ortalarında yazmaya başlamıştık. Modernliğin üzerine oturduğu zihniyet düzlemi bir ucu...
Modernliğin krize girdiğini ve buradan ancak zihniyet düzlemine dönerek çıkılabileceğini ilk kez 1990’ların ortalarında yazmaya başlamıştık. Modernliğin üzerine oturduğu zihniyet düzlemi bir ucu relativizmde, diğer ucu otoriterlikte olan bir ekseni ifade eder. Böyle bir çerçeve içinde siyaset ‘hiyerarşi’ kavramı etrafında şekilleniyor, ideal durum eşdüzeylilik olarak tanımlanırken, baskı altına girildiğinde ise otoriteden medet umuluyordu. Demokratikleşme, insan hakları ve hukuk devleti konseptleri söz konusu gerilime verilen yanıtlardı… *** Öte yandan her iki zihniyetin de toplum tasavvuru ‘homojenlik’ üzerinde inşa edilmişti. Relativist zihniyet kişilerin sahip olduğu bilginin mukayese edilemez olduğunu, dolayısıyla ‘toplumu’ her biri kendisi için doğruyu bilen ve birbirini doğrudan kısıtlamayan bireylerin toplamı olarak görmemiz gerektiğini ima eder. Otoriter zihniyet ise, bilginin belirli bir azınlık elinde toplanma kaçınılmazlığından hareketle, ‘toplumun’ aynı bilgisizlik düzleminde buluşan yığınsal bir varlık olduğuna hükmeder. Sonuçta farklı tahayyüllere sahip olsalar da, her iki zihniyet toplumu homojen varsayar ve toplumsal kültürü, yani ortak yaşam biçimini bu homojenlik kabulüne oturtur. Ne var ki küreselleşme ile birlikte modernliğin ihtiyaç duyduğu toplumsal homojenlik bozuldu. Hiçbir toplumun kendi sınırlarını kapatarak kültürel ortamını koruma imkanı kalmadı. Liberal ülkelerde bunun tezahürü, farklı kültürlerin cemaatler olarak sistemin içine girmesi ve cemaat olarak kalmayı tercih etmeleri, kendi ‘aykırı’ kültürlerini birer kurtarılmış bölgeye dönüştürmeleri şeklinde oldu.