Hakaret özgürlüğü ve liberalizm
Haziran ayı başında Danimarka Parlamentosu çok tipik bir karara imza attı. Kuzey gazetesinde İrfan Kurtulmuş’un haberinden okuyalım: “Danimarka Parlamentosu 151 yıldır var olan inanca hakaret küfür yasasını oy...
Haziran ayı başında Danimarka Parlamentosu çok tipik bir karara imza attı. Kuzey gazetesinde İrfan Kurtulmuş’un haberinden okuyalım: “Danimarka Parlamentosu 151 yıldır var olan inanca hakaret küfür yasasını oy çokluğuyla kaldırdı… (Böylece) isteyen Kur’an, İncil, Tevrat , Zebur ve diğer dini kitapları herhangi bir cezai işlem görmeden yakabilecek ve bir din hakkında eleştiride bulunabilecek… İnanca hakaret yasasının kaldırılması tartışmaları, Kur’an yakma videosunu Facebook’da paylaşan bir kişi hakkında bu maddeden dava açılması sonrasında başlamıştı. Danimarka Adalet Bakanı Sören Pape, yasanın kaldırılması sonrası yaptığı açıklamada ‘ifade özgürlüğünü en yüksek noktaya koyuyoruz. Aptalca bazı şeyler yapan insanları cezalandırmamalıyız. Herkesin konuşma hakkı olmalı. Ben bu şekilde insanları korumalıyız görüşündeyim, ilahları değil’ dedi. ” *** Karar çok tipik, çünkü liberallerin nerede sıkıştıklarını ve sıkıştıkları noktada kendileriyle tutarlı olarak yapabileceklerinin ne denli sınırlı olduğunu çok iyi ortaya koyuyor. Danimarka Adalet Bakanı’nın söylediği üzere değerler skalasında ifade özgürlüğü en üst noktada tutuluyor ve alınacak her kararın söz konusu değerler skalasına uygun düşmesi de tutarlılığın gereği. Dolayısıyla birileri olayları ve fırsatları zorladığında liberallerin çıkış yolu kalmıyor. İfade özgürlüğü ilkesel ve kategorik olarak bütün diğer olası değerler karşısında tercih edilirken, içeriği de ‘sonsuz’ genişletilmek durumunda kalınıyor.