Muhafazakar zihnin fakirleşmesi
Siyasetin toplumsal alan üzerinde hegemonya kurduğu bir dönemden geçiyoruz. Topluma ait her şey siyasi prizma içinden süzülerek anlam kazanıyor ve siyasetçiler de etki alanlarının genişlemesinden memnunlar. Öte yandan...
Siyasetin toplumsal alan üzerinde hegemonya kurduğu bir dönemden geçiyoruz. Topluma ait her şey siyasi prizma içinden süzülerek anlam kazanıyor ve siyasetçiler de etki alanlarının genişlemesinden memnunlar. Öte yandan siyaset halen cemaatçiliği ve kimlikçiliği sürdürüyor. Çünkü bir meseleyi ‘ideolojik’ kılmanın, kişinin aidiyeti üzerinden daraltmanın en kolay yolu bu… Böylece iktidarı da muhalefeti de, kendi ‘tabanına’ hükmettiğini düşünüyor ve kavga zamanlarında haklı da çıkıyor. Sonuç, siyasetin bilinçli kutuplaştırma tehdidi altında kalan toplumsal alanın, aidiyetler üzerinden daraltılması ve ayrışmasıdır. *** Bu durum genel bir toplumsal tartışmaya meydan açmadığı için bizatihi sakıncalı. İstediğimiz kadar ‘tek toplum’ diyelim, siyasete hakim olma uğruna tek toplumun yaşama zeminini kendi elimizle ortadan kaldırıyoruz. Cumhurbaşkanlığı sistemi bu durumu daha da ağırlaştırdı… Çünkü artık çok daha fazla oya ihtiyaç var ve bu da daha derin bir kırılmaya muhtaç. Ancak söz konusu daralma ve ayrışmanın uzun vadeli ve kalıcı bir sonucu daha bulunuyor: Türkiye entelektüel duruş ve uğraş vermenin anlamlı olmadığı bir ülkeye dönüşüyor. Çabalar siyasetin altında boğuluyor, duyulmuyor ve derinlikli olan her şey sığ ve yüzeysel bir kapışmanın ortasında eriyip gidiyor.