Ordunun yapılanmasında ‘acilci’ tehlike
Devletin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi, iktidara geldiği andan bu yana AK Parti’nin temel hedeflerinden biriydi. Ancak bazı reform adımlarının ardından siyasi süreçteki tıkanmalar yapısal dönüşümü...
Devletin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi, iktidara geldiği andan bu yana AK Parti’nin temel hedeflerinden biriydi. Ancak bazı reform adımlarının ardından siyasi süreçteki tıkanmalar yapısal dönüşümü engellemişti. 15 Temmuz darbe girişimi bu fırsatı yeniden ortaya çıkarıyor ve iktidar da bunu radikal bir biçimde kullanmaya niyetli gözüküyor.
Kanun hükmünde kararnameler üzerinden yapılan bazı değişiklikler olması gereken doğrultuda. Kuvvet komutanlıklarının Savunma Bakanlığı’na, Jandarma’nın özlük haklarında da İçişleri’ne bağlanması demokratik bir sivil/asker ilişkisine hizmet edecektir. Öte yandan askeri liselerin lağvedilmesinin ne kadar doğru olduğu açık uçlu bir soru. Askeri hastanelerin sivilleştirilmesi anlaşılabilir ama askeri doktorluğun kaldırılması sorunlu. Terfi ve tayinlerde hükümetin her kademe için yetkili hale gelmesi ise büyük problemlere gebe…
***
Bu ‘aşırı’ tedbirciliğin nedenini biliyoruz… Karşımızda iç içe geçmiş iki mesele var. Hem orduyu yeniden yapılandırmak ve sivil yönetimle ilişkisini düzenlemek, hem de kurumu Gülencilerden temizlemek gerekiyor. Dolayısıyla hükümet tek adımda birden fazla amacı gerçekleştirecek bir değişim paketini hayata geçiriyor. Ne var ki Gülencilerden kurtulmak üzere yapılanlar ordunun asli işlevini yapabilmesi açısından engel oluşturabilir. Diğer taraftan ordunun kurumsal ihtiyaçlarını temel alıp Gülencilerin varlığına razı olmak da mümkün değil. Yapılması gereken bu yapısal dönüşümün sivil/asker işbirliği içinde, iki hedefi bir araya getiren optimal çözümler bularak gerçekleştirilmesi ve bu süreçte parlamentonun etkin kılınması. Çünkü bir kurumu yeniden yapılandırmak kolay olsa da, sorunsuz bir biçimde yaşayabilir kılmak zor. Bunun için hem gerçekçi analiz ve öngörü, hem karşılıklı ikna, hem de aktörleri aşan bir meşruiyet lazım.
***
Yeni sistemin kalıcı ve verimli olabilmesi açısından askerin kendi içindeki kontrol ve denetim mekanizmasının zedelenmemesi kritik bir unsur. Askerin sivil gözetimi ne denli hayati ise, ordunun kendi içindeki çok yönlü denge ve yaptırım sistematiği de o denli hayati… Çünkü bunun ‘dışarıdan’ yapılması mümkün değil. Türkiye’nin siyasi kültürü ve demokratik olgunluk eksikliği dikkate alındığında, hiçbir sivil erkin asker içindeki enformel ağları denetleyemeyeceği açık. Bu nedenle getirilecek yeni yapılanmanın askeriye içinde boşluklar üretmemesine özellikle dikkat etmek gerekiyor. Askeri birimleri sivil otoriteye ‘bağlamak’, sivil otoritenin orduyu ‘yönetmesini’ sağlamakta sadece bir önkoşul… İlave olarak sivillerin bilgi edinme, biriktirme, atama ve karar alma süreçlerinde askeriyenin üst kademesine gerçek anlamda nüfuz etmesi ve bir ‘işbirliği modeli’ içinde çalışılması gerek. Ama aynı zamanda komuta birimlerinin de ordu hiyerarşisinin altına doğru inildiğinde ve farklı birimler/görevler/işlevler arasındaki ilişkileri oluşturmada ‘kaçağı olmayan’ bir yetki ve sorumlulukla yapıya hakim olması lazım.