Şimdi de demokrasi düşmanı oldular...
Bir yanı düşmanlık, öte yanı hazımsızlık. Nefret bir de. Öyle çiğ, öyle kerih, öyle şedidler ki. Gözleri görmüyor, kulakları duymuyor. Aynadaki akislerini görüyorlar. Sadece birbirlerini...
Bir yanı düşmanlık, öte yanı hazımsızlık.
Nefret bir de.
Öyle çiğ, öyle kerih, öyle şedidler ki.
Gözleri görmüyor, kulakları duymuyor.
Aynadaki akislerini görüyorlar.
Sadece birbirlerini duyuyorlar.
Tek hakikatleri kendi varlıkları.
İdealleri imtiyazları.
Dertleri servetleri.
Her yerdeler.
Washington'da, Brüksel'de, İstanbul'da, Dubai'de.
Dün olduğu gibi bugün de karşımızdalar.
Bu ülkenin özgürleşmesi onlar için bir kayıp.
Büyümesi, bir büyük endişe kaynağı.
İstiyorlar ki bu ülke Piramitler'de, Abukir'de, Navarin'de, Trablusgarp'ta, Balkan Harbi'nde, Birinci Dünya Savaşı'nda neyi kaybettiğini hatırlamasın.
İstiyorlar ki biteviye kaybetsin.
Etrafındaki yangın ona da sıçrasın.
Yaksın, kül etsin onu!
Biri İstanbul'dan.
Washington Post adı verilen gazete.
Demokrasinin Türkiye'ye yakışmadığını söylüyor.
Türkiye, "çoğunlukçu demokrasinin liberal değerlerin dostu olmadığının ispatıdır" diye hüküm veriyor.
"Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın otokrasi yolundaki yürüyüşüne neredeyse seçmenin yüzde 53'ü destek verdi" diyor.
Demokrasinin Türkiye'de kutuplaşma ürettiğini savunuyor.
Evet Washington Post yapıyor bunu!
Ne öneriyor?
Ne olduğunun bir önemi yok.
Önemli olan, Batıcı bir iktidarın işbaşında olması!
Demokrasi de neymiş?
Eski Türkiye'nin, eski sistemin gediklilerinden.
Orhan bilmem ne!
Diyor ki "cehalet ile yoksulluk birleşince ortaya AKP iktidarı çıkıyor. İktidarın politikası daha çok çocuk, daha yoksul kitleler, daha büyük cehalet ve iktidarın sürmesi."
Bunlar cehaletten değil, sistematik şekilde sürdürülen kötülükten sarf edilen cümleler.
16 yıldır bu sözleri sarf ediyorlar.
Bir karşılığının olmadığını elbette biliyorlar.
Mesajlarını dışarıya veriyorlar.
"Biz burada, iş başında, her daim emirlerinizi bekler haldeyiz" diyorlar.
Bu ülkenin gerçek sahipleri masaya yumruğunu vurdu.
Millet kendisini buldu.
Tarihini bildi.
Geleneğine ve geleceğine sahip çıktı.
Bir iddia koydu ortaya.
Bir kimlik inşa etti.
Malazgirt'i, Söğüt'ü, Çanakkale'yi, Kut'ul Amare'yi, Milli Mücadele'yi hatırladı.
Hatırladı ve o hafızayla 15 Temmuz destanını yazdı.
O hafızayla 24 Haziran'da sandığa gitti.
Bu 5 yıl çok kıymetli.
16 yılda elde edilen kazanımların çok daha ötesine geçmemiz şart.
Hep söyledik.
İdeolojik dönüşüm tamamlandı, şimdi kurumsal dönüşüm zamanı diye.
Eğer bu 5 yılda bu kurumsal dönüşümü tamamlayamazsak o takdirde yaşanan zihniyet dönüşümünün de bir anlamı kalmaz.
Türkiye'yi yarına taşımak için bize düşen bu ülke düşmanlarına inat daha çok çalışmak, durmadan çalışmaktır...