Allah gökte midir?
‘Allah nerededir?’ gibi avami bulunabilecek bir soruya cevap arıyorduk. Kuranıkerim’in, hadisi şeriflerin ve onları doğru anlama gayretindeki ulemanın, özellikle kelam ulemasının asıl hedefledikleri şey Allah’ı...
‘Allah nerededir?’ gibi avami bulunabilecek bir soruya cevap arıyorduk. Kuranıkerim’in, hadisi şeriflerin ve onları doğru anlama gayretindeki ulemanın, özellikle kelam ulemasının asıl hedefledikleri şey Allah’ı hakkıyla tespih ve tenzih etmekle, O’nu olduğu gibi tanımaktır. Bu iki kavramda şöyle gizli bir mana sezilebilir: Biz Allah’ın keyfiyetini/nasıllığını kavrayamayız, O’nu ancak nasıl olmadığını bilerek anlayabiliriz. İşte tespih de tenzih de bize O’nun nasıl olmadığını anlatır. Bu manada Kuranıkerim’de ‘müşriklerin koştuğu şirkten, Allah’a yakıştırdıkları vasıflardan O’nu tenzih ederiz’ anlamında çok ayetler vardır.
Buharî’nin muhteşem eserini sonlandırdığı hadisi şerif şöyledir: ‘İki cümlecik, söylenmesi çok kolay, mizanda çok ağır, Rahman’ın da çok hoşuna gider: Sübhanellahi ve-bihamdihi sübhanellehi’l-Azîm’. Yani Allah’ı O’nun hamdıyla tespih etmek. Sanki O ancak; bütün nimetlerin, bütün güzelliklerin O’ndan olduğunu bilmekle tespih edilmiş olabilir deniyor gibi.
Bundan başka Resulüllah Efendimiz bize iki önemli tespih cümlesi daha öğretir: ‘Allah’ı, O’nun hamdı ile, yarattıklarının sayısınca, kendisi razı olacağı ölçüde, arşının ağırlığınca, sözlerinin sayısınca tespih ederim’. Efendimiz (sa) yine de Allah’ı hakkıyla tespih etmekten aciz olduğumuzu da şu tespih ifadesiyle anlatır: ‘Allahım, seni tespih ederim ama seni hak ettiğin ölçüde övmüş olamam. Sen ancak kendini nasıl anlatıyorsan öylesin’.
Kuranıkerim bizi Allah’ın zatı hakkında değil, hep yarattıkları ve verdiği nimetler hakkında düşünmeye sevk eder. Bunu destekler mahiyette; ‘Allah’ın nimetlerini düşünün, zatını/nasıllığını düşünmeyin yoksa helak olursunuz’ anlamında sözler vardır. Bununla ilgili olarak bazı kelamcılar Hz. Ali’ye nispet edilen şu manadaki şiiri de hatırlatırlar: ‘Allah’ın nasıllığını anlayamayacağını anlamak, O’nu anlamak demektir. O’nun zatının sırrını araştırmaya kalkışmak ise şirktir’. Keza; ‘Allah’ın keyfiyeti hakkında tasavvurunuzda her ne canlanıyorsa, Allah ondan başka bir şeydir’ sözü de meşhurdur. Kısaca Ziya Paşa’nın dediği gibi: ‘İdrâk-i meâli bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez’. Akıl ancak Allah’ın varlığını bulmada işe yarar, ondan ötesini kaldıramaz. O halde zahidlerin ‘Allah’ı hakkıyla bilme’ anlamındaki ‘marifetullah’ deyimini nasıl anlayacağız? Her halde bunun için, Allah’ın keyfiyetini bilme değil, O’nun varlığı hakkında sarsılmaz bir iman oluşturan itminanî bilgidir diyeceğiz.
Allah bize kendisini anlatırken; ‘O hiçbir şey gibi değildir’ buyurur. Bu ayeti kerime tenzih ve tespihin temel esaslarından biridir.
Bunları şunun için söylüyoruz: Allah nerededir sorusu, zımnen ona bir mekân nispet etme anlamını içerir. Yani sanki soru, O da bir yerdedir ama o yer neresidir diye sorulmuş gibi anlaşılabilir. ‘Allah Arşın üzerine istiva etti’, ‘semadakinin sizi yere batırmayacağından emin misiniz?’, ‘O kullarının üzerinde tam hükümrandır’ gibi ayeti kerimeler ve benzer manadaki hadisi şerifler eskiden beri bazı Müslümanları ve modern selefileri Allah’ı yukarıda ve Arş’ın üzerinde oturuyormuş gibi düşünmeye sevk etti.