Alman usulü bize gelmez, bizde îsar ve diğergamlık vardır
Yabancılaştıran bireysellik insanları bir birinden koparır, zorunlu ilişkileri keser, yalnızlaştırır. İnsanı güvenmez ve güvenilemez hale getirir, yabancılaştırır. Oysa dünya huzuru dahi güvenmede...
Yabancılaştıran bireysellik insanları bir birinden koparır, zorunlu ilişkileri keser, yalnızlaştırır. İnsanı güvenmez ve güvenilemez hale getirir, yabancılaştırır. Oysa dünya huzuru dahi güvenmede, güvenilmede ve bunlar üzerine kurulu insani ilişkilerdedir.
Kuranıkerim insanları inanma açısından mümin, kâfir ve münafık diye ayırdıktan sonra bir de fasıktan söz eder. Fasık Allah’ın emir ve yasaklarına uymayıp güven dairesinden çıkandır. Mümin de fasık olabilir, ama asıl fasık kâfirlerdir, çünkü onlar bu daireden tamamen çıkmışlardır. Allah fasık insan tipinin özelliklerini sayarken onu, canlı tutulması gereken bağları koparan diye anlatır. Bu ölçüde bireyselleşen bir insan hiç kimsenin beğenisine ya da nefretine aldırmaz, sırf kendi hayatını yaşamaya bakar ve bir noktada artık ar ve hayâ duygusu da yıpranıp kaybolur. Sonuçta Resulüllah’ın bütün önceki peygamberlerin öğrettiklerinde var olduğunu söylediği şu muhteşem sözün anlattığı durum gerçekleşir: ‘Utanmıyorsan her şeyi yapabilirsin’. Çünkü insanın kötü ve çirkin işleri yapmasına engel olan yaptırımlar hukuk, toplum yargısı, vicdan ve hayâdır. Hadi hukuk var olsun ve bir takım kötülükleri engellesin. Ama tek başına olan, kimseye karışmayan ve kimseyi kendisine karıştırmayan insanın; hukukun karışmadığı, karışamadığı alandaki kötülükleri, çirkinlikleri ve iğrençlikleri ne ile ve nasıl engellenecek?
Bu durumda olanların elbette ilk reddedecekleri gerçek, bu kötü denilen şeylerin aslında kötü olmadığı, hatta kötülük diye bir şeyin bulunmadığıdır. Bu konudaki yegâne ölçünün insanın kendi hazları ve nefretleri olduğunun kabulüdür. Sonuç; hiçlik, hedonizm ve nihilizm ya da narsizmdir. Bu kelimeler bizim kelimelerimiz değil. Böyle bir insan tam da Allah’ın şu anlamdaki ayetiyle anlattığı bireydir: ‘Allah’ı unuttukları için, Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu insanlar gibi olmayın’.
Oysa bizde durum farklıdır. ‘Erkek ya da kadın, müminler birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler kötülüğü yasaklarlar’ (Tevbe 71). İslam toplumunda bu böyledir, böyle olmalıdır. Müminler hukukun ilgilenmediği alanlarda bile birbirlerine karışan insanlardırlar. Hatta bu karışma sadece hatırlatma ile değil, ayette dendiği gibi ‘emretme’ ve ‘yasaklama’ iledir, yani gerektiğinde fiili müdahale vardır. Şu anda bu bize bile ne kadar garip geliyor değil mi? Veli, diğeri adına onun bazı işlerini gören ve bunu dostça yapan insandır. Müminler birbirlerinin yerine göre velisi ya da vekilidirler.
Bugün Batı ülkelerinde gelinen nokta şudur: Sokakta kimse kimseye bakmaz, kimse kimseyle ilgilenmez, herkes tek başına yürür gider. Gereksiz, rahatsız edici ve anlamsız bakışlardansa bu daha iyidir diye düşünülebilir, ama bakışın da edebini bilenler için asla iyi olamaz. İnsanlar birbirlerine muhtaç olarak yaratılmışlardır. Bakıp ilgilenemeyecek ise insan insanın velisi olmaz, keyfini kaçıran bir fazlalık olur. Hiç olmazsa bir selam için bakmalıdır.
Türkiye’nin Doğusunda ve Batısında bile durum farklıdır. Karadeniz’de ya da Doğu ve Güneydoğu’da insanlar sizinle ilgilenirler, bir şey sormanızdan ya da istemenizden gocunmazlar, sadece sözle ve tarifle değil, fiilen ve zevkle yardımınıza koşarlar. Gerekirse sizi alıp gitmek istediğiniz yere kadar götürürler. Batımızda durum değişir. Bir adres sorsanız, ben ne bileyim kardeşim der gibi abus bir çehre ile bakıp, belki lütfen bir iki şey söyleyebilirler ve dönüp yollarına devam ederler. Tabii ki, herkes böyle değildir, ama genel manzara budur.