Anlamanın ölçüleri 1
Geçen hafta Konya’da idik. Birkaç sanayici arkadaş (Mustafa Koruyucu, Hüseyin Gökalp, Yusuf Akay), mademki Allah bize kazandırıyor, biz de kazandıklarımızın bir kısmıyla O’nun dinine hizmet edelim diye Rihle...
Geçen hafta Konya’da idik. Birkaç sanayici arkadaş (Mustafa Koruyucu, Hüseyin Gökalp, Yusuf Akay), mademki Allah bize kazandırıyor, biz de kazandıklarımızın bir kısmıyla O’nun dinine hizmet edelim diye Rihle adıyla bir ilmi faaliyet başlatmışlar. Çoğunluğu İlahiyatlı olan üç yüz elli kadar vasıflı öğrenci seçip Türkiye’nin, hatta İslam dünyasının her tarafından davet ettikleri hocalarla yoğun dersler yapıyorlar. Katılan öğrenciler, düzenli devam şartının dışında hiçbir ücret ödemiyor. Bu hizmeti üstlenen arkadaşlarımız da değme ilahiyatçılara taş çıkaracak kadar Arapça biliyorlar ve öğrenciler için yaptıkları bu faaliyetin ötesinde kendileri de ileri okumalar yapıyorlar. Mesela o sırada kendi aralarında Kasımî’nin ‘Kavaidü’t tahdis’ini müzakere ettiklerini gördüm. Fakirden de öğrencilerle usulü fıkıh olarak ‘Varakat’ı okutmamı istediler. Zamanım sınırlı olduğu için bitiremedik ama dersler esnasında öğrencilere İslam’ı anlamanın bazı temel prensiplerinden de söz ettim. Bu prensipler bendenizin ilmi hayatım boyunca öğrendiğim ve y çoğuna azılarımda zaman zaman değindiğim önemli kurallardır. Elbette bir başka açıdan bakanlar daha değişik tespitlerde bulunabilir. Bu da iki şeyi anlatır; benim söylediklerim böyle kaidelerin tamamı değildir. Zamana ve şartlara göre daha önemlileri de olabilir. Ama ben yine de düşündüklerimi belki birkaç yazı ile söylemeliyim. Buyurun:
İslam’ımızı kendi dinimiz kılmalıyız
Her Müslüman imanını ve İslam’ını atalarının dini olmaktan çıkarıp kendi dini kılacak kadar öğrenmelidir. Bilindiği gibi Kuranıkerim birden çok ayette, ‘neden böyle inanıyorsunuz’ dendiğinde, biz atalarımızı böyle bulduk, diyenleri kınar. Demek ki, körü körüne inanmak, anlamadan yaşamak olmaz. Bunun bir anlamı da imanın ‘tahkik’ düzeyine çıkarılmasıdır. Her vasıflı mümin inandıklarının ve yaptıklarının savunmasını yapabilecek kadar dinini bilmeli ve önce kendi ikna olmalıdır. Allah (cc), ‘yaşayanın da bir delille yaşamasını, ölenin de bir delille ölmesini’ ister.
Irkçılık İslam’ın önündeki en büyük engellerden biridir
Irkların bulunması ve herkesin kendi akrabasını daha çok sevmesi bir vakıadır, fıtratın gereğidir. Bunun böyle olması çatışma için değil, bilgi alışverişi (li-tearafû) içindir. Hep bir üst basamağa çıkabilmek için Irkı değil, ırkçılık engelini aşabilmek gerekir. Bunu yapamayanlar İslam’ın evrenselliğini anlayamazlar. Eğer bizim Allah’ın şeriatını bütünüyle savunan bir zenciyi, onun bir hükmüne karşı çıkan öz kardeşimizden kendimize daha yakın hissedemiyorsak İslam’ımız hala cahiliye özellikleri barındırıyor demektir. Hz. Bilal örneği ders almamız için bize Allah’ın özel olarak gösterdiği ilginç bir örnektir.
Fırkacılık anlamanın bir diğer engelidir