Bana ilmihal bilgisi anlatma
Geçenlerde twitterdan, yarın gazetedeki yazımın konusu şu olacak diye bir duyuruda bulunmuştum. Bir takipçim, ‘hocam, bekliyoruz ama ilmihal bilgileri olmasın’ diye bir cevap yazdı. Maksadı açıktı, yani bu konuda...
Geçenlerde twitterdan, yarın gazetedeki yazımın konusu şu olacak diye bir duyuruda bulunmuştum. Bir takipçim, ‘hocam, bekliyoruz ama ilmihal bilgileri olmasın’ diye bir cevap yazdı. Maksadı açıktı, yani bu konuda bilinegelenleri değil yeni şeyler yazın demek istiyordu. Ama bu söz bana çok ağır geldi. Profilini inceledim, ‘bize Kuran yeter’ diyen hocaların hayranlarından olduğu anlaşılıyordu. Bu kardeşlerimize göre hadis fıkıh ve ilmihal kitaplarından alınan bilgiler eskimiş ve işe yaramaz bilgilerdir, bunları bırakıp Kuran’dan konuşmak gerekir. Bu kardeşlerimizin şu kadarına olsun akıllarının ermesini beklemeli değil miyiz?
Dinin yegâne kaynağı olarak Kuranıkerim’i kabul etmeyen, Kuranıkerim’e aykırı olduğu halde başka kaynaklardan bir bilgiyi ona tercih eden bir tek İslam âlimi bulamazsınız. Ama mesele onun doğru anlaşılması meselesidir.
Bu konuda İslam’ı bilenlerin söyledikleri şudur: Allah’ın dininin yegâne kaynağı yine Allah’tır, O da onu bize resulüne gönderdiği vahiy ile bildirmiştir, Allah ona bu vahyi açıklamasını, duyurmasını, yaşamasını emretmiştir. İşte onun Kuranıkerim’i yaşayarak açıklamasına Sünnet diyoruz ve Sünnet olmadan Kuranıkerim’i doğru anlayamayacağımızı biliyor ve söylüyoruz. Bu sebeple Sünnete de mecazen dinin kaynağı deniyor. Mecazen diyoruz, çünkü hakikat anlamında dinin yegâne kaynağı Allah’tır. Hatta bu ikisini doğru anlama çabaları olan icma ve kıyas gibi anlama yöntemlerine de yine mecazen dinin kaynakları diyoruz. Çünkü onlar Kuranıkerim’i doğru anlamanın yöntemidirler. Yani kimse Kuranıkerim’i bırakalım da başka sözlerle amel edelim demiyor.
Bu arkadaşlarımıza, peki Kuranıkerim şu konuda ne diyor diye sorulduğunda size saatlerce konuşuyorlar, akıl yürütüyorlar, delil bile olmayacak zayıf açıklamalar getiriyorlar. Madem Kuranıkerim yetiyordu, bunca açıklamanız, kendinizi yormanız neden, diye sorulduğunda da sadre şifa bir cevap veremiyorlar. Mesela böylelerine, modern muamelelerdeki faizle ilgili bir şey sorsanız, diyelim ki, promosyon ya da forex faiz midir deseniz, faizdir ya da değildir deyip size faiz ayetlerinin yalan yanlış açıklamalarını yaparlar. Peki, bu söyledikleriniz Kuranıkerim’de var mıdır, diye sorsanız kendi açıklamalarını Kuran’dan sayıp, var diyecekler. Oysa bu açıklamalar İslam bilgi teorisinin ölçüleriyle içtihat düzeyine dahi çıkamayan muhtemelen şartlı, ön yargılı, ideolojik, eksik bilgiye dayalı ve sübjektif anlama ve açıklamalardır. Onlar böyle yaparken Kur’an’daki bilgilerle mi yetinmiş oluyorlar, yoksa o reddettikleri, usulüne uygun derin ilmi ve ameli çabalar sonucunda ortaya konan fıkhi mirasın yerine kendi sathi zanlarını mı koymuş oluyorlar?
Fıkhi içtihatlar elbette İslam’ın sabitesi değildir, tarihseldirler. Hatta biz tarihsel olan fıkıhtır, Kuranıkerim değildir diyoruz. Yapılması gereken fıkhı, yani hale göre anlamayı sürekli güncellemektir, bu elbette gereklidir ve problemimiz de bunu yapamayışımızdır, çünkü bunu da ancak fakihler ve müçtehitler yapabilirler. Bu iddiaları dillendirenler böyle iseler o zaman onların yaptıkları da fıkıh olmuş olur, değilseler o zaman cizafen konuşmuş olurlar.
İlmihal kavramını beş yıl önce yazmıştım, onları tekrar etmiyorum. Burada şu kadarını söyleyelim: İlm-i hâl, halin ilmi demektir. Yani şu anda ve fiilen yaşadığınız hayat ve yaptığınız iş ne ise onun İslam’a göre doğru ve meşru olabilmesi için bilmeniz gereken şeylerdir. O kadar ki, bugün üzerlerinde oynanan oyunlardan Müslümanlar nasıl kurtarılabilir, onların bu ablukaları nasıl yarılabilir, onlara karşı koyabilecek siyasetler nasıl geliştirilebilir, Myanmar, Suriye, Irak, Mısır nasıl kurtarılabilir gibi yüzlerce sorunun cevabı da ilmihaldir. Müslümanın bir birey olarak ilmihali vardır, bir de toplum, siyaset ve yönetim olarak ilmihali vardır.