Meal müçtehitliğinin sefaleti
Bir süre önce, din Kur’an’- dan ibarettir kanaatinde olan bir okuyucum bana; ‘hoca neden Kur’an’dan başka şeylerden delil getiriyorsunuz, Allah’tan korkmuyor musunuz ve şu ayetleri hiç hesaba katmıyor musunuz?’...
Bir süre önce, din Kur’an’-
dan ibarettir kanaatinde olan bir okuyucum bana; ‘hoca neden Kur’an’dan başka şeylerden delil getiriyorsunuz, Allah’tan korkmuyor musunuz ve şu ayetleri hiç hesaba katmıyor musunuz?’ anlamında okkalı bir uyarıda bulundu ve kendince ders vermeye çalıştı. Sözünü ettiği ayeti kerimeler Zuhruf Suresi 43. ve 44. ayetleri idi. Tabii ki bize bunların metnini değil, şöyle bir mealini gönderdi:
‘Ey Muhammed, sana vahyedilen Kur’ana sımsıkı sarıl. Sen doğru bir yol üzerindesin. Kuran senin için de kavmin için de bir şereftir, gelecekte
sadece ondan sorulacaksınız’.
Böyle çıkışların, çoğu zaman haddini aşmış olsalar bile, önce takdir edilecek tarafını da söyleyelim; artık herkesin Kuranıkerim’den kendi kapasitesi ölçüsünde bir şeyler anlayabileceğini kabul etmeliyiz ve siz asla ondan hiçbir şey anlayamazsınız, abilere, büyüklere sormalısınız tutumunun artık geçerliliğinin kalmadığını bilmeliyiz. O halde ‘Kuranıkerim’i herkes anlar’ demek çok iddialı olsa da, ‘Kuranıkerim’den herkes anlar’ demek doğrudur. Çünkü her akıl sahibi insan Kuranıkerim’in muhatabıdır ve herkes ondan kendi seviyesine göre doğru şeyler anlayabilir. İşte bunu bilmeliyiz, ama bununla birlikte tabii ki, haddimizi de bilmeliyiz. Anlamanın da şartlarının bulunduğunu, herkesin ancak kendi seviyesinden fark edilebilecek olanı görebileceğini, önyargıların ve ideolojik şartlanmaların, yani Gazalî’nin dediği gibi mezhep ve meşrep kabullerinin anlamaya engel olacağını da bilmeliyiz.
Bu uyarıyı yapan kardeşimize sordum, siz Kuranıkerim’in dilini biliyor musunuz? Bilmem şart değil ki, meallerden okuyorum, dedi.