Müzik ve fıkıh
Bir meseleye ya da bir şeye birçok açıdan bakılabilir ve hangi açıdan bakılırsa yeri, değeri ve hükmü ona göre değişir. Müzik de çok yönlü bir meseledir ve itiraf etmeliyiz ki, bizim onun...
Bir meseleye ya da bir şeye birçok açıdan bakılabilir ve hangi açıdan bakılırsa yeri, değeri ve hükmü ona göre değişir. Müzik de çok yönlü bir meseledir ve itiraf etmeliyiz ki, bizim onun sözünü edemeyeceğimiz yönleri, edebileceğimiz yönlerinden çok daha fazladır. Bir eğlence aracı, bir sanat dalı, bir kültür ve medeniyet meselesi, duygu yumuşatıcısı, lahuti bir etkileşim kanalı, fıkıh mevzuu… Kısacası müzik sıradan bir mesele değildir. Fıkıhçının müzik hakkında bir hüküm verebilmesi diğer bütün yönlerini de bir ölçüde bilmesini gerektirir. Bu da kolay bir şey değildir.
Yirmi yıldır Günümüz Fıkıh Problemleri dersini her aldığımda bu konuyu, bildiklerime yenilerini ekleyerek anlatmaya çalışırım, ama hiçbir zaman bu işin nihai noktası burasıdır diyemedim. Bir zamanlar şöyle söylemiştim; usul formasyonu olan bir fıkıhçı altı ay müzik felsefesi çalışırsa, ancak o zaman müzik hakkında sona yakın bir şeyler söyleyebilir. Ama malzemesini toplamama rağmen bunu yapabilmeye hiçbir zaman fırsat bulamadım. Yine de bu kadarcık birikimle de olsa, en çok sorulan sorulardan biri olduğu için anlayabildiklerimi birkaç yazıda özetlemek istiyorum.
Önce genel değerlendirmelerle başlayalım.
Müzik galiba insanlıkla beraber var olagelen bir vakadır. Bulunmadığı zaman hiç olmamış. Bu da onun fıtri bir olgu ve doğal bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. O halde müziğin bütünüyle reddedilmesi ya da yasaklanması doğal olana aykırı bir durumdur. İslam ise doğallığı korumak için vardır. Halikın yarattığını, yani mahlûku hiç bozmadan ve gayesinden saptırmadan yaşamaya ahlak demiştik. Çünkü Halik, huluk/ahlak, halk ve mahlûk hep aynı kelimenin türevleridir. O halde İslam’ın müziğe her çeşidiyle toptan karşı olması düşünülemez. Kaldı ki tabiatın insan fiili olmayan seslerinde bile müzik vardır. Dalgaların lahuti terennümünden etkilenirsiniz. Su şırıltısı, kuş sesleri, rüzgâr uğultusu, yalnız olduğunuz zamanlarınızda, özellikle de gece saatlerinde sizi müthiş etkiler, düşüncenizi ve duygularınızı değiştirir. Bu tabii seslerin ahenkli olanları yanında bir de kulağınızı tırmalayan kakafonik olanları vardır. Allah (cc) ‘en hoşlanılmayan ses eşek sesidir’ buyurur. İslam’ı doğru anlamada hep doğal olanı izlemek bendenizin ‘anlamanın esasları’ dediğim hususlardandır.
Bu esaslardan biri de haramın mutlak olmadığı gerçeğidir. Bununla şunu kast ediyoruz. Allah (cc) genel olarak insan tabiatının hoşlandığı haram bir şey yaratmamıştır ki, o şey cinsinden, hatta daha mükemmeliyle helal olan alternatifini de yaratmış olmasın. Razi der ki, ‘haram yolla elde edilen hiçbir lezzet ya da menfaat yoktur ki, Allah onu elde etmenin helal ve meşru bir yolunu da göstermiş olmasın’ (Bakara/282 tefsiri).
Burada akla şöyle bir itiraz gelebilir. Sözü edilen bu fıtri gerçekten müziğin bir kısmının helal olduğunu çıkarsamadansa, o lezzetin yerine başka bir şeyin lezzetini ikame etmeyi anlayamaz mıyız? Galiba anlayamayız, çünkü lezzet veren her haram şeyin kendi cinsinden bir helalinin bulunduğunu hep görüyoruz. Burada da durumun farklı olduğunu gösteren bir delilimiz yok. İtiraz şöyle sürdürülebilir: Peki, Allah her haram kıldığı lezzetin, helal bir alternatifini yaratmak zorunda mıdır? Allah için bir şeyin zorunlu olması açısından bakarsak elbette değildir. Ama O’nun her işinde hikmetlerin bulunması, kulları için Rahîm ve Rahman olması buna fiilen imkân vermez. Lezzetleri gösterip de onlardan hiçbir surette yararlandırmaması O’nun keremine sığmaz ve hiç değişmeyen sünnetine aykırı bir durumdur.