Düşmanlarını sevindirme!
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolundaki çalışmaları dikkat çeken bir maceradır.Elbette bu yolculuğun hedefine ulaşmamış olmasında iki tarafın da hatası vardır. Türkiye’yi idare...
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolundaki çalışmaları dikkat çeken bir maceradır.
Elbette bu yolculuğun hedefine ulaşmamış olmasında iki tarafın da hatası vardır. Türkiye’yi idare edenlerin her fırsatta AB yöneticilerini eleştirmesi, kendilerinin hiç kabahati yokmuş gibi davranması gerçeği yansıtmıyor.
İdarecilerimiz şu konuda kesin bir karar vermiş olmalıdırlar: Türkiye, AB’ye üye olmak istiyor mu istemiyor mu? AB’ye üye olmak kâr mı getirir, zarar mı?
Hal ve gidişe bakıldığında bu noktada bir netlik olmadığını görüyoruz. Son 10 yıl göz önüne alınırsa, ilk başta Türkiye’nin AB’ye üye olmasının gerekli olduğu ifade edildi ve o yönde de adımlar atıldı. Son yıllara bakıldığında ise, “AB olmasa da olur. Mecbur değiliz. Kopenhag Kriterleri olmasa, ‘Ankara Kriterleri’ var, onunla yolumuza devam ederiz” yollu açıklamalar duyuldu. Elbette, ‘rest’ çekmek kulağa hoş geliyor, ama işin sonunun nereye varacağını da düşünmek lâzım.
Elbette “Körü körüne üye olunsun, AB ne derse o yapılsın” demek doğru değil. Ancak üyelikle gelmesi muhtemel zararlar, faydaları yanında hiç hükmündedir. Türkiye’nin menfaatinin AB’ye üyelikte olduğu çoğunlukla kabul görüyor. Bazı zararların olması da mümkündür, ama muhtemel zararlar için faydaları elimizin tersiyle itemeyiz. O zararları en aza indirmek için görüşülür, konuşulur ve tartışılır. Diplomasiyi kullanmak yerine, iç politikada daha fazla oy almak için ‘kavga dili’ni kullanmak Türkiye’nin faydasına değil zararınadır.