Türkiye’nin ayakbağı istibdattır
Nisan ayı ortasında (16 Nisan 2017) yapılacak olan referandum, istense de istenmese de başka problemlerin konuşulmasını ve tartışılmasını ertelemiş görünüyor. Böyle olması da tabiî...
Nisan ayı ortasında (16 Nisan 2017) yapılacak olan referandum, istense de istenmese de başka problemlerin konuşulmasını ve tartışılmasını ertelemiş görünüyor. Böyle olması da tabiî karşılanır, çünkü önemli değişikliklere imza atılma ihtimali var.
Siyasetçilerin propaganda çalışmaları yaparken kırıp dökmemesi en büyük arzu. Nihayetinde bu bir tercih meselesi ve hayat 17 Nisan’dan sonra da devam edecek. Referandumdaki tercihe gereğinden fazla önem atfetmek doğru olmaz. “Her şeyi olduğu gibi vasfet”mek çok önemli bir düsturdur ve burada da işimize yarar.
Türkiye’yi idare edenlerin yapılacak referanduma çok farklı anlamlar yüklediği de gözden kaçmıyor. Sarf edilen sözlere bakılırsa arzuladıkları tablo ortaya çıkmazsa, 17 Nisan’dan sonra Türkiye kaybetmiş olacak.
Haberlere yansıyan şekline bakılırsa bir idarecimiz, Türkiye’nin önünde çözüm bekleyen birçok sorun bulunduğunu belirtip, “Çözümler de belli, ama mevcut parlamenter sistem bu çözümleri sür’atle hayata geçirmemize engel oluyor. Onun için diyoruz ki 16 Nisan’dan sonra kurulacak sistem çok daha çözüm odaklı olacak. Çözümleri çok daha hızlı şekilde hayata geçiren bir sistem olacak. Siyasî krizden kaynaklı ekonomik krizlerden de kurtulacağız. 16 Nisan’dan sonra devreye girecek sistemle birlikte artık siyasî kriz kalmayacak” demiş. (AA, 31 Mart 2017)
Ülkemizin çözüm bekleyen çok sayıda derdi olduğu noktasında herkes fikir birliği içindedir. İktidar ya da değil bütün siyasetçiler, ekonomi uzmanları ya da eğitimciler Türkiye’nin pek çok noktada dertleri olduğunu zaten ifade ediyorlar. Aynı zamanda bu problemlerin zaman kaybedilmeden çözülmesi gerektiği noktasında da ittifak var. İhtilâf, bu dertlerin ve bu problemlerin nasıl ve hangi metodlarla çözüleceğidir.
Uzun yıllar tek başına iktidarda olan siyasetçilerin, geçmiş dönemlerdeki koalisyon iktidarlarındaki siyasetçiler gibi millete dönüp “Elimiz kolumuz bağlı. TBMM’den kanun çıkartamıyoruz. İşler bunun için aksıyor” deme şansı var mı? İnsaf ile düşünülsün ve cevabı verilsin: Hangi iş yapılmak istendi de ‘parlamenter sistem’ buna engel oldu? TBMM’den çıkarılmak istenip de çıkarılamayan ‘çok önemli’ kanunlar oldu mu?