Beş duyu
Madem beş duyumuz var, yeterince hakkını verebiliyor muyuz? Bu yönde çaba gösteriyor muyuz? Algılarken hepsinden yararlanıyor muyuz? Yoksa birisi yeterli oluyor mu? Örneğin dijital kitaplar… Onlara dokunamadığımdan...
Madem beş duyumuz var, yeterince hakkını verebiliyor muyuz? Bu yönde çaba gösteriyor muyuz? Algılarken hepsinden yararlanıyor muyuz? Yoksa birisi yeterli oluyor mu? Örneğin dijital kitaplar… Onlara dokunamadığımdan, kâğıt kokusunu hissetmediğimden beni pek mutlu etmiyor…
“Gözlerimle görmeden, kulaklarımla duymadan inanmam” derler ya! Ben, kimi zaman kitaplarda bunu deniyorum… Tıpkı bir çocuğa masal söyler gibi şiirleri, romanları, öyküleri, tiyatro metinlerini yani elimdeki tuttuğum, hissettiğim kitapları karakterlerini canlandırarak yüksek sesle okuyorum… Beynime ve yüreğime yalnız gözlerimle değil, dokunarak, kulaklarımla işiterek sinyaller göndermeye çalışıyorum… Böylelikle dört duyumdan faydalandığım için aldığım lezzet daha da artıyor…
Uzun yıllardır sürdürdüğüm bu küçük “oyun”u bazen bile isteye eğlenceli bir hale getiriyorum… Hüzünlü diye nitelendirilebilecek bir yapıtı komedi veya komedi niyetine okuduğum bir eseri dram haline dönüştürebiliyorum!
Nasıl mı? Yüksek sesle okurken vurgularımıza göre niteliği değişebiliyor algılamamızın ya, bundan yararlanıyorum… Örneğin bir şiiri lehçe taklitleriyle okumaya çalıştığımda -bu konunun ustalarından biri, Hilmi Yavuz’dur- bambaşka anlamlar kazanabiliyor o cânım dizeler!
Yazık oluyor mu? Oluyor, ama bu işin lâtifesi…