Bir hiciv ustası
“Hüseyin Rahmi Heybeliada'dan İstanbul'a çok az inermiş. İndiğinde, Sirkeci’ye inen yokuşta Hilmi Kitabevi’ne uğrayıp pencere önünde oturur, yokuşu, sokağı seyreder, sonra yine adasına...
“Hüseyin Rahmi Heybeliada'dan İstanbul'a çok az inermiş. İndiğinde, Sirkeci’ye inen yokuşta Hilmi Kitabevi’ne uğrayıp pencere önünde oturur, yokuşu, sokağı seyreder, sonra yine adasına dönermiş.
Bütün o gürültülü patırtılı, hep şenlikli roman başlangıçları, romana giriş bölümleri sokaktan, sokağın birtakım esinlerinden kaynaklanırmış. Romancı gözlemlediği ortamı sivri dille hicvetmeyi seçiyor. Acaba neden?
Hiçbir zaman açık seçik yanıtlayamadım. Ama o tutumun, o tercihin etkisi altında da kaldım. Hüseyin Rahmi, gerçekten, 'güldürerek' halkı eğitmek mi istiyordu? Edebiyat tarihlerinde sık sık karşımıza çıkar bu yorum. Yoksa, yaradılışından gelen huzursuzluklarla her şeyi değersizlik olarak mı görüyordu. (Yalnızca çocuklara, kimsesizlere ve ihtiyarlara acırmış.)”
Selim İleri’nin bana yazdıklarındaki bu cümleler, beni epey düşündürdü… İleri, bu sene TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın “onur yazarı.” 40 küsur yıldır onu izliyorum; çok sık olmasa da buluşuyor, bazen saatlerce konuşuyoruz… Hayatına hem tanıklıklarım var, hem anlattıklarından bilgi sahibi olduklarım…
Fuar için her sene olduğu gibi “Onur Yazarı” kitabını bu defa da ben hazırlıyorum… Selim’in, edebiyatın yanı sıra tiyatro gibi, sinema gibi, radyo günleri gibi daha az bilinen ilgi alanlarını ve oradaki dostluklarını da içine alan konularda yazışmalardan oluşan bir kitap bu… Ona gönderdiğim karalamalarımı, notlarımı yazarak yanıtlıyor… Onun sözcükleriyle edebi bir çalışmaya dönüşüyor bu yazışmalar…
İşte orada konu, Hüseyin Rahmi Gürpınar’a gelince, bu hafta onu yazmayı planladım… Selim’in değerlendirmeleri kitapta yer alacak; bunlar da benim Hüseyin Rahmi notlarım: