Neyse ki bayram geliyor…
“Meserret (sevinçler, şenlik) çocukların, yalnız / Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle” diye başlayan Tevfik Fikret’in şiiriyle uyanacağım bir kez daha bayramın ilk günü. Bir...
“Meserret (sevinçler, şenlik) çocukların, yalnız / Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle” diye başlayan Tevfik Fikret’in şiiriyle uyanacağım bir kez daha bayramın ilk günü. Bir başka şair Fazıl Hüsnü Dağlarca ne diyordu “Bayram günü ol istersen / Gitsinler gitsinler gitsinler gitsinler / Sen gitme.”
Nereye gidersek gidelim, Kavafis’in dizelerindeki gibi yaşadığımız kent bizi bırakmayacağından en güzeli hayallerimize, çocukluğumuzun o şenlikli günlerine masum bir yolculuk. Yazar Füruzan şöyle yazmıştı: “Çocuklar unutmaz. Biz, çocukluğumuzu unutuyoruz.”
Unutmayalım, anımsayalım o zaman…
İşte sokağımızın sonundaki alana kurulan o bayram yeri:
Atlıkarınca, kayık salıncak, uzak durmamız için uyarıldığımız parayla oyun oynanan fırdöndücü, bir çadırın içindeki minik kukla tiyatrosu, ip üstünde gezinen cambaz, macuncu, koz helvacı, leblebici Sarı Dede, niyetçi, baloncu…
Doğduğum ev; iki buçuk katlı, bahçe içindeydi. Leghorn tavuklarımızın bulunduğu kümesten yumurtaları sıcak sıcak toplamak görevi bana verilmişti. Bir tanesini hemen oracıktı içiverirdim… Bahçenin ortasında, envai çeşit çiçeğin dikildiği göbek adını verdiğimiz bir alan vardı. İki dut, iki şeftali ağacı. Biraz ötede baharları müjdeleyen leylak; güller, güller…