Delikanlılığın kitabı böyle mi yazılmalıydı!
EMRAH Serbes isimli genç adamı birkaç seneden beri duyardım, izlerdim, dinlerdim. Deli dolu bir havası vardı. Ağzına geleni söyleyen, herkese delikanlılık dersi veren, ben dahil pek çok medya ünlüsüne...
EMRAH Serbes isimli genç adamı birkaç seneden beri duyardım, izlerdim, dinlerdim.
Deli dolu bir havası vardı.
Ağzına geleni söyleyen, herkese delikanlılık dersi veren, ben dahil pek çok medya ünlüsüne çatan yeni nesil “aydın” ya da “aktivist” bir hali vardı.
Kendisine saygı da duyardım.
“Memlekete böyle deliler lazım” diye düşünürdüm genelde.
Ne yalan söyleyeyim, yine de içimde kendisiyle ilgili nedensiz küçük şüpheler de vardı ama dediğim gibi nedensizdi.
“Aşırı delikanlı” imajının altında bir naylonluk hissederdim.
Sadece bir his.
Hatta kendime kızardım, bu histen ötürü.
Dün bir itirafla gündeme geldi Emrah Serbes.
Bir süre önce meydana gelen trafik kazasında, bir baba ile kız ölmüş, anne ise yaralanmıştı.
Kazayı yapan kusurlu aracın şoförü ise tutuklanmıştı.
Türkiye için sıradan bir 3. sayfa haberiydi.
Ama dün gelen “itiraf” meseleye başka bir boyut kattı.
Meğer kazayı yapan Emrah Serbes isimli “delikanlılığın kitabını yazan”gençmiş.
Ama kazayı yanında oturan arkadaşı üstlenmiş.
Aradan geçen süre içinde Emrah Bey’in vicdanı sızlamış ve itiraf etmeye karar vermiş ve yine “delikanlılığın kitabını yazarcasına” çıkıp “Vicdanım el vermedi. İtiraf ediyorum. Keşke ben ölseydim o kazada”demiş.
Bu cümlede “samimi” olduğuna inandığım tek söz “Keşke ben ölseydim”dir.