İkisi de kurtuldu

Devlet Bahçeli’nin ittifakın bittiğini açıklaması önce piyasalarda hafif bir panik yarattı. Dolar kıpırdanmaya başladı hemen. Sonra bir açıklama yaptı: “Sadece yerelde bitti. Parlamentoda...

Devlet Bahçeli’nin ittifakın bittiğini açıklaması önce piyasalarda hafif bir panik yarattı. Dolar kıpırdanmaya başladı hemen.

Sonra bir açıklama yaptı: “Sadece yerelde bitti. Parlamentoda sürecek.”

Piyasalar toparlandı.

MHP ile AK Parti arasındaki yerel seçim ittifakı arayışının bitmesi bazıları için sürpriz gibi görünebilir ama siyaseti yakından ya da içinden takip edenler için hiç de sürpriz değil.

Hatta geç bile kalmış bir gelişme.

İki nedenle bunu söylüyorum.

1. AK Parti, MHP ile bir yerel seçim ittifakına zaten hiç sıcak bakmıyordu. Türkiye’nin en güçlü ve hemen her yerde ciddi bir oy oranına sahip bir parti olarak yerel seçimde bir başka parti ile ittifak yapma ihtiyacı hissetmiyor, bunu tabana ve örgüte anlatamayacağını biliyordu. MHP’nin farklı açıklamalarına her seferinde olumsuz sayılabilecek karşılıklar verilmesi zaten böyle bir ittifak arayışının AK Parti’de olmadığını başından beri gösteriyordu. Örgüte böyle bir ittifak anlatılamazdı. Hele hele bazı yerlerde MHP lehine aday göstermeme durumu AK Parti’nin aklının alacağı bir şey değildi.

2. Cumhur İttifakı tavanda ve tabanda sorunsuz gibi görünüyor olsa da, orta kademede, yani parti örgütlerinde başından beri ciddi sıkıntılara, tartışmalara hatta yer yer kavgalara neden oluyordu. AK Parti örgütü “Büyük ve güçlü olan parti biziz ama bunların talepleri bitmiyor. Tüm bürokrasiyi almak istiyorlar. Bu ne açgözlülük” derken, MHP örgütü ise “Bizim sayemizde hâlâ güçlü gibi görünen AK Parti’nin bize tepeden bakan tavrına gıcık oluyoruz. Biz olmasak bu ülkeyi ayakta tutamazdınız. Sizin hatalarınızı MHP temizliyor” diye düşünüyordu ama her iki örgüt de güçlü liderliklerden ötürü duruma rıza gösteriyordu.

Örgütlerin güçlükle zaptedildiği bu ittifak zaten binbir sıkıntı yaşarken, bunun üzerine bir de yerelde farklı pozisyonlarda binlerce adayın söz konusu olduğu, sadece il bazında değil ilçe bazında da yüzlerce belediye başkanının aday gösterileceği bir yerde zaten yürüyemezdi.

Gerilim öylesine yükselirdi ki, güçlü genel başkanların dahi kontrol edemeyeceği bir parti örgütleri arası kavga ayyuka çıkardı.

Bence Devlet Bahçeli bunu gördü.

Çok daha büyük bir kopma yaşanmaması için iki partinin TBMM’deki ittifakının da tehlikeye girmemesi için “yerel seçim ittifakı” arayışına son verdi.

AK Parti de bundan son derece memnun olmalı.

Onlar da örgüte anlatmakta zorluk çekecekleri ve muhtemelen kabul görmeyecek bir yükten kurtuldular.

***

MHP’li Gökçek AK Parti’ye kazandırır

Dünün bombalarından biri MHP’nin Ankara adayının Melih Gökçek olacağı yolundaki gayrıresmi MHP açıklamasıydı.

Epey de bir konuşuldu, mevzunun geyiği de yapıldı.

Siyasette “Olmaz olmaz” olduğunu bilecek kadar eskiyim bu işlerde.

Ama yine de böyle bir şeyin çok olacağını düşünüyorum.

Melih Gökçek seçilemeyeceği bir yarışa girmez.

Milliyetçi muhafazakar oylar Ankara’da ne kadar yüksek olursa olsun MHP’nin birinci çıkmasını sağlayacak kadar yükselmez.

Bunu ben söylemiyorum, anketler söylüyor, geçmiş seçim sonuçları söylüyor.

2014 Yerel Seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda AK Parti yüzde 44.9, CHP yüzde 43.8, MHP ise yüzde 7.8 oy almıştı.

Seçim neredeyse karakolda bitmişti.

Melih Gökçek bu farkı kapatacak kadar güçlü mü Ankara’da?

Hiç zannetmiyorum.

AK Parti’den 10, CHP’den 15 puan eksiltse yine birinci çıkamaz.

Ancak şunu da söyleyeyim.

Melih Gökçek’in adaylığı MHP’nin AK Parti’ye yapacağı büyük bir “kıyak” olur.

Çünkü Melih Gökçek AK Parti’den daha fazla, AK Parti’ye kızgın olan milliyetçi seçmenin oyunu alır.

Ki son seçimde o oylar özellikle Mansur Yavaş nedeniyle CHP’ye kaymıştı.

Bu nedenle hiç zannetmiyorum ama Melih Gökçek MHP’nin adayı olursa bilin ki Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ol” dediği için olabilir.

***

Böyle bir hikaye yazsam editörüm sopayla kovalar

Genç kuşağın iyi kalemlerinden, benim de favorilerimden romancı Hakan Yel, Kaşıkçı cinayeti ile ilgili olarak çok hoş bir mail atmış.

Meseleye cinayet romanları yazan bir edebiyatçı mantığı ile yaklaşmış ve ilginç bir akıl yürütme yapmış.

Lafı uzatmadan aktarayım:

“Ben naçizane kendi halinde popüler olmayan bir yazarım. Romanlarımda şiddeti (kötü göstermek için) olanca çıplaklığıyla kullanırım. Dolayısıyla mesleki olarak aklıma takıldığı için müsaadenizle size sormak istiyorum: “Bir adamı öldürmek için neden 15 kişi ve iki uçak?”

Ben (Arap istihbarat veya üst düzey yönetici olarak) Kaşıkçı'yı öldürtecek olsam, profesyonel bir kişiyi görevlendirir (İlla İstanbul’da öldürülecekse) onu operasyona gönderirim. Günümüzde birçok kişi siyasi suikasta kurban gidiyor ki koskoca Rusya Büyükelçisi'nin ensesinden vurulduğu ülkede Kaşıkçı kim ya da ulaşılmazlığı ne ki?

Benim kafama bir tiyatro kumpanyası gibi hareket eden bu 15 salak takıldı. Kim, hele de Kaşıkçı gibi bir hedefi öldürmek için İstanbul'a dolmuş yapar gibi 15 kişi gönderip, geri çeker?

Ben romana bunu yazsam editörüm beni sopayla kovalar ve 15 kişilik cinayet timini çocukça bulur.”

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bana katlanan herkese teşekkürler 16 Mayıs 2023 | 431 Okunma İçimizdeki İrlandalılar 12 Mayıs 2023 | 693 Okunma Dünün güneşi, bugünün çamaşırı 11 Mayıs 2023 | 1.200 Okunma Bozburun'da işlem tamam 10 Mayıs 2023 | 623 Okunma Rant deyince dingildeyenler 09 Mayıs 2023 | 818 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar