Sevmemekle tiksinmenin farkı
BEN bu satırları yazmaya başladığım sırada Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları henüz daha belli olmamıştı ama sandıkbaşı anketlerine göre Emmanuel Macron, tam da dün...
BEN bu satırları yazmaya başladığım sırada Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları henüz daha belli olmamıştı ama sandıkbaşı anketlerine göre Emmanuel Macron, tam da dün verdiğim oranlarla önde gidiyordu: 65.9’a 34.1.
Dün Paris yağmurlu bir seçim sabahına uyandı.
Bir gün önce tüm sandıklar görevliler tarafından tek tek denetlenmiş, oy kabinlerinin ve oy pusulalarının usulüne uygun yapılıp yapılmadığı, dağıtılıp dağıtılmadığı tutanak altına alınmıştı.
İlginçtir, izlediğim sandıklarda bu denetimler aynı zamanda görüntülü olarak da kaydediliyordu.
Hazırlıklar, kabinler Türkiye’ye gereğinden fazla benziyordu diyebilirim.
Ancak orada damgasız pusulalar meselesi olacağını hiç zannetmiyorum.
Sabah çok erken saatte kalkıp birkaç oy kullanma merkezini dolaştım.
Saat 08.00 sıralarıydı ve sandıklarda görevliler dışında hemen hemen hiç kimse yoktu diyebilirim.
İlk gittiğim salonda 10 dakika kadar oyalandım.
Bir tek Allah’ın kulu bile oy kullanmaya gelmedi.
Görevli, “Burası lüks bir semt. Öğlene doğru kalabalıklaşır. Kalkar, kahvaltılarını yapar, sonra gelirler” dedi.
Yanındaki kadın ise “Hava güzel olsaydı erken gelir, oradan gezmeye giderlerdi ama hava kötü olunca geç gelirler” dedi.
Oradan başka bir sandık merkezine gittim.
Şansıma, orada oy kullanan birkaç kişi vardı.
Vietnam asıllı olduğunu söyleyen bir Fransız, oyunu kullanıp çıktı.
“Kime verdiniz?” diye sordum. “Ne yazık ki, Macron’a verdim” dedi.
“Niye ne yazık ki?” diye sordum.
“Çünkü iyi bir politikacı değil. Fransa’yı yönetecek biri değil. Bizim isteklerimize yanıt verecek biri değil” dedi.