Dağlardan mektup var
ÇOCUKLAR ölmesin elbette. Hangi polis, hangi asker çocuklar ölsün ister ki. Tabii o çocukları hendeklerin önüne kalkan yapanlar istemedikçe... Çocuk bedenlerinden tuzak kurmadıkça... Orada görev yapan askeri...
ÇOCUKLAR ölmesin elbette.
Hangi polis, hangi asker çocuklar ölsün ister ki.
Tabii o çocukları hendeklerin önüne kalkan yapanlar istemedikçe...
Çocuk bedenlerinden tuzak kurmadıkça...
Orada görev yapan askeri yalnızca elinde silahla biliriz...
Ama bir de yaşadıkları var...
Barışı en çok onlar ister...
Neden mi?
İşte size o karlı dağları sıradan bir hayat gibi yaşayan bir kahramanın kaleminden örneği.
Belinde üç kurşun yarasıyla dağlardan dönen sevgili Abdullah Ağar’dan bir Gabar günlüğü:
GABAR’DA EKMEK KAVGASI
Gabar kokurdanlarla doludur.
Kokurdanlar da kayalarla.
Kokurdan; kuyu gibi çukur, derin ve dik çöküntü demektir.
Gabar’da binlercesi vardır.
İki-üç metreden başlar derinlikleri, yüz metreyi aşan yüzlercesi vardır.
Bize göre ise kokurdan; ‘Ters Tepe’ demektir.
Tepeye önce tırmanıp sonra indiğin, kokurdana ise önce inip sonra tırmandığın içindir.
Dedim ya, kokurdan diktir derindir, toprağı da çok yoktur.
Ağzına kadar kaya doludur.
Küçük kaya, büyük kaya, kaya bloku!
Oynaktır çoğu, fingirder dururlar altında.
Tabii bir de keskindirler.
Delici, kesici, parçalayıcı, ezici, öğütücü, yıkıcı ve bölücüdürler.