Riskleri artırmaya gerek yok ki
Son günlerde uygulamaya konulan ya da uygulanmak üzere kısa bir süre sonra açıklanacağı söylenen ekonomi politikası kararlarını anlamıyorum. “Başka bir dünyanın” kararları gibi...
Son günlerde uygulamaya konulan ya da uygulanmak üzere kısa bir süre sonra açıklanacağı söylenen ekonomi politikası kararlarını anlamıyorum. “Başka bir dünyanın” kararları gibi duruyorlar. Kararların ortak bir paydası var: Ekonomiyi canlandırmak üzere sağa sola verilecek teşviklere (para dağıtımına) dayanıyorlar. Türkiye’yi hiç bilmeyen bir ekonomiste bu kararları anlatıp Türkiye’nin mevcut durumu hakkındaki tahmini sorsanız, işin ehli bir uzmansa söyleyeceği büyük ihtimalle şudur: “Anladığım kadarıyla ekonominiz ya potansiyelinin oldukça altında büyüyor ya da küçülüyor. Bu durumun nedeni ise ülkenize ilişkin risk algılamasındaki artış değil. ‘Kaynak bulmak –borçlanabilmek-‘ derdiniz yok. Çok muhtemelen şu sıralar paranız yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmiyor ve piyasa faizleri istikrarlı bir seyir izliyordur. Dış politika uzmanı değilim ama ülkeniz komşularıyla gayet iyi ilişkiler içindedir, süper güçlerle de bir sorunu yoktur. Dolayısıyla, büyüme oranınızı kazasız belasız, döküp saçmadan, yani aldığınız kararların ters tepip sizi vurmasından korkmadan, potansiyeline yaklaştırabileceğinizi düşünüyorsunuz.” Ne yanlış bir tahmin! Bir: Türkiye ekonomisi zaten potansiyelinin çok üzerinde büyüyor. İki: Hadi diyelim potansiyelinin üzerinde büyümesi geride kaldı; ileride büyüme oranının düşmesi ihtimali var ki büyük ihtimalle böyle. Peki, büyümeyi artırmak üzere alınan önlemler kaynak bulmak sorununu da çözüyor mu? Farklı bir ifadeyle, bankalar zorlanmadan (faiz yarışına girmeden) mevduat toplayabiliyorlar ve yurtdışından gani gani ucuz maliyetle borçlanabiliyorlar mı? Hadi bankaları geçe...