Dinî nikâhtan alerji kapanlar
Geçen Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu il ve ilçe müftülerine nikâh yetkisi verilmesi meselesini ele alırken "Ben" dedi "Bizim ailede dinî nikâh kıydıran tek bireydim."Sonra devam etti:"Büyükelçi...
Geçen Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu il ve ilçe müftülerine nikâh yetkisi verilmesi meselesini ele alırken "Ben" dedi "Bizim ailede dinî nikâh kıydıran tek bireydim."
Sonra devam etti:
"Büyükelçi kayınpederim ve eşi de dinî nikâh kıydırmamış. Eşim eğitiminin bir yılı hariç tamamını yurt dışında yapmış. Lozan Hukuk Fakültesi’ni bitirip geri gelmiş. Yani... Dinî nikâh deyince bildiği kiliselerde kıyılan nikâh... Kısacası, iki tarafın ailesinin garipseyen ama net karşı çıkarak beni kırmamaya özen gösteren anlayışıyla dinî nikâhı bizim evde, bir hoca çağırarak kıydırdık."
Yazarın 1969 yılında yaşadığı bu hatırası, bir dönem kanun yapıcılarının, devleti yönetenlerin ve ülkeyi temsil edenlerin kendi milletine nasıl yabancılaştığını ortaya koymaya yetiyor ve artıyor.
Gazetemizin bugünkü nüshasında Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci Hoca, meseleyi İslam Tarihi Hukukçusu olarak tafsilatıyla anlattı.
“Resmî nikâh”, 1926 yılında İsviçre'den iktibas edilen Medenî Kanun ile mecburi hâle getirildi. Görünürde maksat evliliği devlet kontrolü altına almaktı. Aslında bu akla uygundu.
Lakin kanunun fikir babası Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, üniversiteyi İsviçre’de okumuştu. Bu yüzden Hıristiyan geleneklerine göre hazırlanan İsviçre Medeni Kanunu’nu aynen apardı. Hatta kendini savunmak için meselenin "Esbabı Mucibe”sini bile kaleme aldı. Ona göre, problemin kaynağı "din" idi. "Değişmemek, dinler için bir zarurettir. Esaslarını dinden alan kanunlar, uygulandıkları camiaları yukarıdan inme (vahyi kastediyor) ilkel devirlere bağlarlar" diyecek kadar İslâmiyet’ten uzaklaşmıştı. Hâliyle evlilik mevzusu, halk nezdinde şekilden öteye geçemedi. Üst tabakadakiler ise Cıvaoğlu'nun anlattığı gibi yabancılaştı.