Depremin kaydını kim tutar? Medya, sosyal medya paylaşımları, edebiyat…
Farkındasınız muhakkak medya ve sosyal medya seçim yarışına dalmış durumda. Deprem, sadece deprem bölgesine hizmet sunmaya çalışan vakıf ve derneklerin ve orada gönüllü olarak işin ucundan tutmaya...
Farkındasınız muhakkak medya ve sosyal medya seçim yarışına dalmış durumda. Deprem, sadece deprem bölgesine hizmet sunmaya çalışan vakıf ve derneklerin ve orada gönüllü olarak işin ucundan tutmaya çalışanların gündeminde.
Depremin açtığı yaralar sadece siyasete düşen aksi ile insanların dilinde.
Yanlış anlaşılmasın, depremin siyasete düşen çehresi dile getirilmeye devam etmeli, ancak bu çehrenin toplumsal ile alâkasını ne kadar ilintili olduğunu ne kadarının propaganda amaçlı olduğunu net bir şekilde yıllar sonra görebiliriz diyeceğim de... Diyemiyorum. Çünkü yarın, yaşanan günden ileriye ve yaşanan günden geriye doğru çift taraflı ilerleyen bir sürecin imajları eşliğinde bir “yarın” olacak.
“Yaşanan günün” dünde ve günde kaydını tutan kimdir? Medya? Kişisel paylaşımlar? Edebiyat?
Depreme dair herkes yazabilir, yazarlar ve edebiyatçılar hariç desem nasıl karşılarsınız? Ben sizin yerinizde olsam “saçma” diye karşılardım. Lakin biz “saçma”lığı yaşadık/yaşıyoruz. Oksijen Gazetesi’nin “Edebiyatçıların kaleminden deprem hikâyeleri” anonsu ile çıktığı günden bu yana edebiyatçıların depremi yazıp yazamayacakları tartışma konusu haline...