DİB’in takviminin dili “akademik”, Denizbank’ın takvimi toprak kokulu
I- Ocak ayını, takvimler ve kurumların “yeni yıl” hediyeleri üzerinden değerlendirmeye niyetliyim. Niyetimin toplumsal karşılığının da olması bendenizi ayrıca sevindirdi/sevindiriyor. Geçen hafta...
I-
Ocak ayını, takvimler ve kurumların “yeni yıl” hediyeleri üzerinden değerlendirmeye niyetliyim. Niyetimin toplumsal karşılığının da olması bendenizi ayrıca sevindirdi/sevindiriyor. Geçen hafta Çarşamba günü yayınladığım Dünden bugüne takvim yaprakları ve “imkanlı metinler” adlı yazıya bir “cemile”/mektup geldi. Mektubun sonunda pdf olarak Diyanet Takvimleri üzerine yapılmış bir çalışma yer alıyor: “Üç Dönem, Üç Takvim: 2002, 2007 ve 2011 yılları takvimleri örneğinde Diyanet Söyleminin Analizi”. Makale iki akademisyene ait. Doç. Dr. Rıfat Atay, Halil Arslan
Makaleyi heyecanla ve merakla okudum. Öncelikle bu tür çalışmaların daha fazla yapılması gerektiğine inandığımı, yapılan çalışmayı çok önemsediğimi söylemeliyim. Çalışma şunun için önemli: Dikkatimizi pek çekmeyen bir konuyu nazara vererek meseleyi çok boyutlu olarak tartışmamıza imkan sunuyor.
Çalışma önemli ve değerli fakat, makalede kullanılan “din algısı” kavramına itirazımı dile getirmek zorundayım. Son yıllarda “din algısı” kavramı her vesile ile karşımıza çıkıyor. Öncelikle bu kavramın din üzerine yazılmış makalelerde tartışılmaya muhtaç olduğunu söylemek zorundayım. Dini tasavvur olur. Dini söylem olur. Ama din algısı kavramını kullanmak, dini görsel, müşahhas bir alana hapsetme hatasını barındırır. Psikolojik ve sosyolojik metinlerde her geçen gün daha fazla karşımıza çıkan “algı”nın ilahiyat metinlerinde daha dikkatli bir şekilde kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Dikkatsiz kullanımlar “ben dini böyle anlıyorum” cümlesini yaygınlaştırıyor.
Gelelim çalışmaya...
Doç. Dr. Rıfat Atay ve Halil Arslan, üç farklı Diyanet İşleri Başkanı dönemine denk gelen DİB takvimini tematik olarak bölümlere ayırmışlar. Makalenin tamamını burada değerlendirmem mümkün değil. En çarpıcı olan kısmı tadımlık olarak dikkatinize sunmak istiyorum. Makalenin en önemli tezi 2002 takviminin halkın diline daha yakın olduğu, 2007 ve 2011 yılında hazırlanan takvimlerin ise “akademik” bir dil kullandığı: