Dünden bugüne takvim yaprakları ve “imkânlı metinler”
Eskiden neredeyse her evde insanların meşrebine göre tercih ettikleri “yaprak takvimler” vardı. Ülkü, Saatli Maarif en çok rastlananlardı. Rahmetli büyükbabam Saatli Maarif alırdı. Tarihî eser ya da bir...
Eskiden neredeyse her evde insanların meşrebine göre tercih ettikleri “yaprak takvimler” vardı. Ülkü, Saatli Maarif en çok rastlananlardı. Rahmetli büyükbabam Saatli Maarif alırdı. Tarihî eser ya da bir çiçek resminin yer aldığı karton kâğıda raptedilmiş takvim yaprakları, ömür gibi bir bir dökülürken, o son yaprak, 31 Aralık, hüzünlü bir şekilde “biten ömrü” hatırlatırdı. Bizim evde 31 Aralık yaprağının takvimden kopuşu her zaman koparanın gönlünü titreten bir eylem olurdu: “İşte ömürden bir yıl daha gitti. Geçen sene kimler vardı aramızda artık onlar toprağın kara bağrında” diye başlanır ve bir yıl içinde gidenlerin ismi hatırlanır, “Yerlerinde rahattırlar inşallah” duası ile bir müddet susulurdu.
30 Aralık günü Ayşe Böhürler’in hazırladığı Türk Kahvesi programında İsmail Kara Hocayı dinlerken takvim yapraklarının ve türkülerin eşliğinde geçmişime döndüm. Program Erzurum yöresine ait hüma kuşu türküsü ile başladı. Adı ile yaşayan, varlığı ile “henüz” karşılaşılmamış olan hüma kuşu ile.
Ahmet Hamdi Tanpınar “Türkülerimiz bizim romanlarımızdır” der. Bu benzetme herkesin pek hoşuna gidiyor. “Bizde roman yoktur” diyenlerin de, “Bizim hiçbir konuda eksiğimiz olamaz, Batı’nın romanı bizde türkü olarak akar” diyenlerin de. Bir şeyin bir şeye benzetilerek anlatılması bana her zaman biraz sıkıntılı gelir. Benzeyen ve benzetilen arasında kurulan hiyerarşik ilişki, bazen hem benzeyene hem benzetilene zarar verir. Tanpınar merhum kimin için türküyü romana yakınlaştırmaya çalışmıştı?
“Bizde sivil toplum yoktur” diyenlere karşı da aynı müdafaa yapılır. “Bizim sivil toplumumuz vakıflarımızdır.” Değil efendim. Bizim vakıflarımız bizim vakıflarımızdır. “Bizim türkülerimiz romanlarımızdır” benzetmesi, kimi kime yar etmek üzere kurulmuş bir cümledir ki! Türkü söyleyenler romanı bilmez, roman bilenler arasında türkü bilen pek azdır.
Velhasıl bizim türkülerimiz bizim romanımız değildir ama bizim türkülerimiz ciğerimizin desenidir. Niye kalp değil de ciğer metaforunu kullandım? Anadolu hissiyatında kalbimiz kırılır, gönlümüz daralır, ciğerimiz yanar.
İsmail Kara türküler için “İmkânlı metinlerdir” ifadesini kullandı. “En büyük imkânlı metinler elbette kutsal metinlerdir” dedikten sora edebiyatın ve sanatın, hassaten türkülerin çok katmanlı anlam dünyasına işaret etti.