Eşyanın hakikatine dair birkaç küçük not...
Bütün kadim dinler bize perhizi tavsiye eder. Nesnelere, yiyeceklere, insana ve tabiata zaruret miktarı yaklaşmaktır perhiz.Sözün Düşüşü'nün satırlarında dolaşırken, Ramazan ikliminin bereketi ile olsa gerek...
Bütün kadim dinler bize perhizi tavsiye eder. Nesnelere, yiyeceklere, insana ve tabiata zaruret miktarı yaklaşmaktır perhiz.
Sözün Düşüşü'nün satırlarında dolaşırken, Ramazan ikliminin bereketi ile olsa gerek, okuduğum satırlar önümde bambaşka bir pencere açtı. Peygamber Efendimiz'in “Rabbim eşyanın hakikatini bana göster” duasına kapı aralayan dikkatler... olan irtibatımız noktasında bakınız çağdaşımız Ellul (1912-1994) Sözün Düşüşü adlı muazzam çalışmasında neler söylüyor:
“...Görüldükleri için görülen nesneler dünyasında var olurum. Koparılamaz biçimde bu gözlemlenen konuma aidimdir. Sürekli olarak onda içerilirim. Sürekli olarak kendimi, gördüğüm şey içinde biçimlendirir ve ona mesafeli tavır takınamam. Bir görüş noktasına, nesnelere kendisinden kalkarak baktığım bir konuma sahibimdir; fakat, gördüğüm şeye yerleşirim ve ondan kopamam. Yine de, kendimi nereye yerleştirirsem yerleştireyim konumumu değiştirir ve görüş alanında kalırım. Ondan asla kopamam ve o sırada mevcut değilmişim gibi eylemde bulunamam veya hatta, gördüğüm şeyden bağımsız biçimde düşünmeye başlayamam.”
Yukarıdaki satırları okuyunca dervişlerin dünya ile bütün bağını keserek ışık almayan dar bir mekanda kuru ekmek ile kırk gün inzivaya çekilmelerini düşündüm. Peygamber Efendimiz'in Ramazan-ı şerifte girmiş olduğu itikaf, seslerden ve görüntülerden arınma eylemi değil mi aynı zamanda...