“Evlenmeyin erkekler naylon kızlar çıkacak”
I-Hayatı bize gösteren nedir? Ya da hayatta her birimize farklı farklı görünen şey, kimi hangi perde ile perdelemekte, kime neyi âşikâr etmektedir?Hikâyeciler, romancılar ve sosyal bilimciler hayatı kelimeler ile hissediyor...
I-
Hayatı bize gösteren nedir? Ya da hayatta her birimize farklı farklı görünen şey, kimi hangi perde ile perdelemekte, kime neyi âşikâr etmektedir?
Hikâyeciler, romancılar ve sosyal bilimciler hayatı kelimeler ile hissediyor, kelimelerin mihmandarlığında ilerliyor.
Siyasetçiler, ekonomistler, mühendisler hayatı rakamların eşliğinde geometrik birimler olarak görüyor.
Son aylarda köy ekmeğine şehir ekmeğini katık ederek yiyen çoban gibiyim. Sosyolojik bir metin, bir hikâyeyi çekip çıkarıyor hafızanın bahçesinden, ya da edebi bir metin bir sosyoloğun cümlelerini kendine yoldaş ediniyor.
Irvin Gofman'ın Damga kitabında 86. sayfayı okurken zihnim durdu, Abdullah Harmancı'nın Melek Kayıtları kitabındaki “Ressam Mavi” öyküsünü getirdi. Gofman öyküyü okumuş olsa idi ders anlattığı sınıfa döner “Ressam Mavi” öyküsü işte bizim kimi neyi nasıl damgaladığımızı edebi dil üzerinden gösteriyor derdi.
“Dramaturjik” sosyolojisinin öncüsü, Kanada doğumlu I. Gofman, sadece Abdullah Harmancı'ın satırları ile buluşmadı şairlere doğru da uzandı. Gofman'ın “Etikeleşim Ritüelleri” kitabının ana önermesi şu: “İnsanın anları yoktur anların insanı vardır”.
Bu önerme esasında insan ilişkilerindeki yargının ne kadar yanıltıcı olduğunu, etkileşimin ritmini engelleyici bir yapı olarak yolu kapattığını göstermiyor mu?