Hayatı hikâyelerle/öykülerle görmek
Hayatı, hayatın içindeki haberleri, haberin içindeki hayatları nasıl idrak ediyoruz? “Büyük bilim ve bilişsellik filozofu Ludwik Fleck, teorinin görmekten önce geldiğini söylüyor ve mikroskop örneğini...
Hayatı, hayatın içindeki haberleri, haberin içindeki hayatları nasıl idrak ediyoruz?
“Büyük bilim ve bilişsellik filozofu Ludwik Fleck, teorinin görmekten önce geldiğini söylüyor ve mikroskop örneğini veriyor: Konunun yabancısı (eğitimsiz, herhangi bir doktrin aşılanmamış) birine mikroskoptan bakması istendiğinde o kişi bakar, ama bir şey göremez...” (Z. Bauman, Bu Bir Günlük Değildir, s. 68).
Bauman’ın vermiş olduğu bu örneği okuyunca görmemi sağlayan şeyin derinlerde saklı hikâyeler olduğunu idrak ettim. Ben galiba hayatı, hikâyeler üzerinden görme eğilimindeyim. Muhakkak bunda henüz 13 yaşımda iken okuduğum Kur’ân kıssalarının yer aldığı Dinî Hikâyeler kitabının etkisi büyüktür.
Ebatları çok küçük, her biri ayrı renkte olan bu kitapları, babamın tahta bavulunda bulmuştum. Yaz tatilinde “Sülüklü Tepesi”ne çıkarken yanıma alır sonra bodur armut ağacının altında, öylece okurdum. Başımı kitaptan kaldırınca kâh gökyüzüne bakardım kâh karşımdaki taşlı tepeye. Okuduğum o hikâyeler, söyleminin metafizik derinliğinden dolayı beni ziyadesiyle etkiler, bir kelimenin, bir cümlenin peşinde akşam ederdim.
Hayatın anlamını bulmam konusunda, bir cümlenin peşinde akşam ettiğim günlerin emeği çoktur. Bazen bir cümle, bazen bir paragraf. Bir hikâyenin atmosferinde yaşamayı böyle böyle öğrendim.
Bir hikâyenin atmosferinden yaşamak da ne diyorsunuz? O halde bir öykünün, gündelik hayatın içine sızıp gelen ışığını paylaşmama müsaade edeceksiniz.