Kimi, neye ikna edeceğiz?
Uuslararası ilişkilerde, devletlerin birbirini ikna etmesi için siyasetin dili önemlidir şüphesiz.İnsan ilişkileri söz konusu olduğunda ise, “ikna”nın imkansız olduğunu düşünenlerdenim.İkna...
Uuslararası ilişkilerde, devletlerin birbirini ikna etmesi için siyasetin dili önemlidir şüphesiz.
İnsan ilişkileri söz konusu olduğunda ise, “ikna”nın imkansız olduğunu düşünenlerdenim.
İkna, şüphenin varlığı ile ortama dahil olur ancak.
İkna etmek için kurulan cümlelerin, anlatını ve dinleyeni başlangıç noktasından daha uzak bir yere atmasının sebebi, şüphenin ezici varlığıdır.
Arkadaşlıkta, ast üst ilişkisinde “ikna gücü”, yapılacak iş, yürünecek yol, bitirilecek proje yoksa anlamlı değildir.
Ebeveynlerin çocuklarını ikna etmek için sarf ettikleri “ikna performansı”nı ise son derece zararlı bulduğumu söylemeliyim.
Ebeveynlerin çocuklarını ikna etmek için kurdukları metrelerce cümleler, çocukların gönlünü yormaktan, meseleyi büsbütün anlayamaz hale gelmelerinden başka bir işe yaramıyor.
Çünkü ikna dilinde egonun hükümranlığı gizlidir.
Kişisel ilişkilere “zafer payı” dahil olduğunda geriye kalan şey hasar görmüş bir iletişim dili olur.
Modern pedagojinin ikna dili, anneleri ziyadesiyle yoruyor.
Bizim çocukluğumuzda annelerimiz bizi hiçbir şey için ikna etmeye çalışmazdı. İzin verilen şeyler ve yasaklanan şeyler hiç değişmezdi çünkü. İzin alamadığımız zaman arkadaşımızın annesinin ona izin verdiğini söyleyecek olsak, annemizin cevabı belli idi: “Git o zaman ona anne de.”
Bu cümle hem duygusal sınırın hem de rasyonel sınırın en net çizildiği cümledir.
Sevmediğimiz yemeğin niye piştiğini soracak olduğumuzda uzun uzun çünkü vitamin acısından o yemeği yememizin ne kadar önemli olduğuna dair “bilimsel” cevaplar olmazdı. Son derece net: “Anne olduğun zaman canının istediğini pişirsin.”
(Anne olmak, hayatın dilini su gibi okumak demekti.)
Bize bu kadar net cevaplar veren annelerimizin hayat konusunda kafaları karışık değildi. Mihmandarları çoğunlukla sözlü kültürden devşirilmiş cümleler olur, komşu komşunun külüne muhtaç bir dayanışma içinde herkesin aşağı yukarı aynı gelir seviyesine sahip olduğu; zenginlerin zenginliğini aşikar kılmalarının pek de hoş karşılanmadığı mahalle kültüründe, çocuklar sadece kendi anneleri tarafından değil, komşu anneler tarafından da sınırları çizilmiş bir hayat içinde büyürdü.