Mahremiyetimizi, kendi rızamızla imha ettiğimiz yerde miyiz?
I-Dizi filmlerin gündelik hayatımızı imha edişi üzerinden konuşmalara doyamıyoruz. Dizi filmler tüketim alışkanlıklarını, giyim-kuşamı, birey-mekan ilişkilerini yönlendiriyor. Mekanlar filan dizinin seti olma...
I-
Dizi filmlerin gündelik hayatımızı imha edişi üzerinden konuşmalara doyamıyoruz. Dizi filmler tüketim alışkanlıklarını, giyim-kuşamı, birey-mekan ilişkilerini yönlendiriyor. Mekanlar filan dizinin seti olma üzerinden itibar kazanıyor.
Velhasıl “sıradan insan”ın hayatı bana dizini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim klişesinde ilerliyor.
Peki, sosyal medya kullanıcıları olarak kendimizin her an “yozlaşma hikayesi” üretmekte olduğumuz gerçeği ile yüzleşmeye hazır mıyız?
II-
Gelişmiş ülke ölçümlerine sosyal medya kullanımının da dahil edilmesiyle birlikte, sosyal medya hesaplarına aşırı önem atfeden yönetici profili oluştu. Öyle ki bazı valilikler takipçi sayısını arttırmak için bünyesinde çalışan memurları ve ailelerini hesap açmaya “teşvik” etti.
Sanal ortamda “varlık kazanmak” üzerinden verilen mücadele o kadar hızlı gerçekleşti ki sosyal medyanın, şiddet ve fitne üreten yapısı hiç dikkate alınmadı.
Hal böyle olunca Nihayet Dergi'nin Şubat sayısını “sanal mahrem” kavramı üzerinden hazırladık. “Başkalarını” değil “Biz”i merkeze aldık.
Nihayet Şubat'ı okurken şaşıracaksınız.
İyi ki birileri de kanayan yaraya parmak bastı diyenler de olacak, Tamam da bunları burada zikretmeye ne gerek vardı diye öfkelenenler de.
O halde aklınızdan geçecek sorulara cevap olması için sosyal medya ortamının kullanıcılarını kabaca tasvir ederek başlayalım:
-Sosyal medyanın varlığının, kullanıcıların izlenmesine ve izlenirken edinilen bilgilerin veri olarak “diğerleri”ne satılmasına bağlı olduğunu bilenler, sosyal medya ortamını sorgulamaktan vazgeçmezler. Bu sorgulama, paylaşımlarının belirli bir hedefe/amaca yönelik olmasını sağlar.