Mektupla gelen geçmiş…
Bazen bir mektup bütün bir geçmişi duyguları ile birlikte bu güne getirir. Hiç beklemediğiniz bir anda…Okuyucu mektupları benim en değerli hazinelerimden biri. Gelen mektuplarla kuyuya doğru...
Bazen bir mektup bütün bir geçmişi duyguları ile birlikte bu güne getirir. Hiç beklemediğiniz bir anda…
Okuyucu mektupları benim en değerli hazinelerimden biri. Gelen mektuplarla kuyuya doğru bağırmadığımı hissediyorum. Ufuk açıcı, yol gösterici, derdi derde tercüme eden mektupları sahiplerinden izin alarak dikkatinize sunuyorum. Biraz sonra dikkatinize sunacağım satırları okuyup, altındaki imzayı görünce “acaba?” dedim. Mektuptaki imza bir isim benzerliği mi idi yoksa hakikaten bir zamanlar merhum Ayşe Şasa ile günlerce üzerine konuştuğumuz “Bıçkın ve Orta Halli” romanının yazarı İbrahim Yıldırım mı?
Derhal cevap yazdım “Siz roman yazarı İbrahim Yıldırım mısınız?” Evet cevabını alınca hem sevindim hem içimi derin bir hüzün kapladı.
Sevindim, çünkü İbrahim Yıldırım’ın köşe yazılarımı takip etmesi, bir köşe yazısını tartışmaya açacak değerde görerek mektup yazması çok kıymetli benim için.
Üzüldüm, çünkü ben pek çok yazarı, yeni çıkan kitabı, nur içinde yatsın Ayşe Şasa sayesinde tanırdım. Telefonun başında sesiyle akleden kalpleri birbirine bağlardı Ayşe Şasa. Bazen şu kitap için iyi diyorlar ben okuyamadım bakalım sen nasıl bulacaksın derdi. Çocuklarım küçüktü. Suadiye’den ya da Küçükyalı’dan çıkıp bir kitaba ulaşmak pek mümkün değildi. Çünkü o zamanlar internet üzerinden kitap almak diye bir kolaylık henüz yoktu. İşte öyle durumlarda Ayşe Şasa kitabı bir şekilde bana ulaştırmanın yolunu bulurdu. Kitap elime geçer geçmez, merakla kitaba dair ne söyleyeceğimi beklemeye başlardı. Bazı insanlar beğenmediği kitaplar, filmler üzerine konuşmayı sever. Ben beğendiklerim üzerine konuşmayı severim. Ayşe Şasa o kadar güzel dinlerdi ki dakikalarca konuşurdum, konuştukça zihnimin açıldığını fark ederdim. Sanırım bir daha beni onun kadar güzel, onun kadar derinden dinleyen olmadı. Sözümü hiç kesmezdi. Sadece nefesini duyardım. Bazen o kadar uzun konuşmuş olmaktan mahcup olur özür üzerine özür dilerdim. “YOK CANIM” derdi, “sen bana enerji veriyorsun, sen konuştukça ben tazeleniyorum.”
İbrahim Yıldırım’ın “Bıçkın Ve Orta Halli” romanı işte böyle bir romandı. Ben o roman üzerine günlerce anlattım Ayşe Şasa’ya. Ne anlattım? Anlattıklarımı hatırlamıyorum. Sadece bir duygu kalmış bende. Kitabı su gibi okuyor sonra bir kitabı bize okutan esasında nedir, neden her kitabı herkes okuyamaz üzerine Ayşe Şasa’ya dakikalarca anlatıyordum.