Muhammed Ali Clay: Kibirliye kibir sadakadır
Her yazının bir kaderi var. Ve dahi kederi. Bugün esasında Ramazan-ı şerifin ilk günü olması hasebiyle, bir yıl önce aramızda olup da şimdi aramızda olamayanları yazıp, belki bu ramazan bizim son Ramazanımız...
Her yazının bir kaderi var. Ve dahi kederi. Bugün esasında Ramazan-ı şerifin ilk günü olması hasebiyle, bir yıl önce aramızda olup da şimdi aramızda olamayanları yazıp, belki bu ramazan bizim son Ramazanımız diyecektim. Değerli öykücü Abdullah Harmancı'nın Nihayet Haziran sayısındaki öyküsünden ziyadesiyle etkilenmiş biri olarak, sizin için yazıyormuş gibi yaparak kendi nefsimi ikna etmeye çalışacaktım.
Her şey nasibi ile. Cumartesi sabahı Muhammed Ali Clay'ın öldüğünü öğrendim. Bir gün önce ağır hasta olduğunu duymuştum.
Hasta olduğunu duyduğum anda, soğuk bir kış gününde buldum kendimi. Sabaha karşı rahmetli büyükbabam saati kurarak uyanmış, kulağı radyoda boks maçı dinliyor.
Rahmetli, futbol müsabakalarını da radyodan dinlemekten büyük zevk alırdı.
Rahmetli büyükannem önce kızar gibi oldu. Bak çocuk da uyandı şimdi soğuktan hasta olacak. Olmaz dedi rahmetli. İman ateşi hepimize yeter.
İman ateşi deyince olmazlar olurdu büyükannemin gözünde.
Yıllar sonra Muhammed Ali Clay'ın boks maçını bütün mahalle ile birlikte televizyondan da seyrettim. Büyükannem bir kaç saniye baktıktan sonra bu doğru bir şey değil, birbirlerinin kafasına kafasına vuruyorlar demiş, o sırada herkes bu cümleye kahkahalarla gülmüştü.
Büyükannem gibi ben de maçı seyretmeye tahammül edemedim.
Radyodan dinlemenin heyecanı bir başka idi. Boks maçları kadınların kolayına tahammül edebileceği maçlardan olmamasına rağmen, İstanbul Radyosu spikerlerinden Orhan Ayhan'ın sunumundan olsa gerek, maçları kelimelerle görmeyi sevmiştik.
Kelimelerin gösterdiği ile kameraların gösterdiği kesinlikle birbirinden farklıydı. Bizim radyodan tanıklık ettiğimiz maçı mahalle kahvesinin ekranından seyredenler de olmuştu.