Nihayetlenmemiş bir “sansür” hikayesi
Zaman zaman sosyoloji öğrencisi gençlerin, ilginç soruları ile karşılaşıyorum. Soruya benzeyen soruları her zaman severim. İlginç bulduğum sorulara sadece o an cevap vermekle kalmam bir de üzerine yazı yazarım....
Zaman zaman sosyoloji öğrencisi gençlerin, ilginç soruları ile karşılaşıyorum. Soruya benzeyen soruları her zaman severim. İlginç bulduğum sorulara sadece o an cevap vermekle kalmam bir de üzerine yazı yazarım. Bazen de soruyu soranların kavrayamadıkları cevap üzerine yazı yazarım. Aşağıda okuyacağınız yazı böyle ortaya çıktı.
Yüksek lisans yapmak isteyen iki arkadaş M ve S. bu isteklerine kavuşamamışlar. İkinci defa denedikleri sınav onları bir hayli üzmüş, iki kafadar hayatın içinde nasıl sosyolog olunur diye soruyor.
“Hayatın içinde nasıl sosyolog olunur?” sorusu müphem bir soru. Soruyu biraz açmalarını söyledim. Soruyu açmak yerine hayat hikayelerini anlattılar. Dertleri şu imiş, akademide sosyolog olma hayaline kavuşamıyoruz hayatın içinde nasıl kavuşuruz? Neyi kast ediyorsunuz dedim. Neyi kast ettiklerini tam olarak bilmiyorlardı. Çok çarpıcı işler yapmak istiyorlardı. Sosyoloji ve çarpıcı işler çok birbiriyle uyuşacak şeyler değil dedim.
Üstelik sizin çok ilginç bulduğunuz bir mesele kamuoyu için hiç de ilginç olmayabilir. Nasıl yani dediler.
Gazetemle aramda geçen “yarım kalan sansür hikayesini” naklettim onlara.
Olayın konusu bendenizin 26 Eylül 2018’de yayınlanan köşe yazım. https://www.yenisafak.com/yaza...