Sosyal politikalar ve Diyarbakırlı Şehmuz’dan aldığımız hayat dersi!

9 Temmuz gecesi AnadoluJet’in 22.30 uçağı ile İstanbul’a hareket ettik. Uçakta bir kaç kişi hariç herkes “davetli” idi. Siyasiler, bürokratlar, medya mensupları, sivil toplum üyeleri, iş insanları. Bir...

9 Temmuz gecesi AnadoluJet’in 22.30 uçağı ile İstanbul’a hareket ettik. Uçakta bir kaç kişi hariç herkes “davetli” idi. Siyasiler, bürokratlar, medya mensupları, sivil toplum üyeleri, iş insanları. Bir heyecan, herkes elindeki cep telefonundan kimin Bakan olduğunun izini sürüyordu. Kalkış için telefonların kapatılması ikazı yapıldığı halde, salise miktarı ile bir kaç haber daha görmenin heyecanını hiç yitirmedi bazı yolcular.

Sonra yükselmeye başladık. Her uçuş beni aşırı etkiler, özellikle gece uçuşları. Yerden yükseldikçe ve yere basan ayaklarımızın artık fonksiyonunu yitirdiğini düşündükçe, ruhun bedenden ayrılmasına benzer bir ürperti hissederim.

Yerden yükseldikçe, aşağıda bir nokta ile temsil edilen haneleri, hanelerdeki insanları düşünürüm. Bir beldeye, bir şehre bir ülkeye yönetici olmanın ne büyük bir sorumluluk olduğunu düşünür ürperirim her defasında. Orada bir yerde muhtaçlar var ve ben kaç kişinin duasındayım ya da bedduasındayım? Bu soru her defasında sanki yönetici olan ben mişim de bu soruya dört başı mamur cevap bulamamanın sıkıntısı ile kalbim büzüşüyormuş gibi beni üşütür, elim ayağım buz keser.

İşte ben yine böyle bir haleti ruhiye ile aşağıdaki evlerden uzaklaşıp, karanlığın içinde yol alırken, arka koltukta iki genç adamın konuşmasına kulak misafiri oldum. Uçaktan inip isminizi lütfeder minisiniz dediğimde Kerem diye cevap veren iki gün sonra Kerem Bey’in dizi oyuncusu Wilma Elles’in eşi iş adamı Kerem Göğüş olduğunu öğreneceğim “yolcu”, yan koltukta oturan yolcuya isyan cümleleri ile gözleri görmeyen bir adamı, adamın kucağında kolunda serum takılı hasta çocuğunu anlatıyordu. Kimse niye yardım etmiyordu, gözleri görmeyen bir adam kucağında hasta bir çocukla. Sonra durumu bir hostesle konuştu. Görme özürlü yolcuya ve kucağındaki çocuğa tanık olan herkes birbirine benzer cümleleri sıralıyordu: Bari çocuğu sağlıklı olsaymış. Öteki çocukları da hastaymış... Hay Allah ne hayatlar var!

Görme engelli bir yolcunun kucağında hasta çocuğu taşıyarak Diyarbakır’dan Ankara aktarmalı İstanbul’a gelişi olaya tanık olan hepimizi kendi dünyamız içinde şöyle bir silkeledi.

Sabiha Gökçen Havalimanına indik. Takvimdeki tarihin değişmesine bir kaç dakika var. Herkes bir an önce evine vasıl olmak için telaşla ilerliyor. Arka koltukta oturan, adının daha sonra Muhammed olduğunu öğreneceğim yolcuya görme özürlü adamın adını bilip bilmediğini sordum. Yolcunun adını ve soyadını öğrenecek, onun için bir köşe yazısı yazacak ve ihtiyacının giderilmesine vesile olacaktım.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
21. yüzyılı kim temsil ediyor? Aptallar ve aptallıklar mı? 22 Kasım 2024 | 40 Okunma 19. yüzyıl epidemiye âşık, 21. yüzyıl laboratuvarda üretilmiş virüslerin eseri/esiri 15 Kasım 2024 | 97 Okunma Şiir Cumhuriyeti’nin o yalnız vatandaşları, merhaba... 08 Kasım 2024 | 201 Okunma Dizilerde Türk bayrağı... 01 Kasım 2024 | 308 Okunma Verilen hediye geri alınır mı? 25 Ekim 2024 | 141 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar