Yanlış soruların doğru cevabı olmaz!
İslam'ın şartlarını, imanın esaslarını anlatmaya kalkınca –anlamaya değil lütfen dikkat buyurun- en kaba pozitivist dil kullanılıyor. Oruç için fakirleri anlamak, hac için ticareti hareketlendirmek gibi...
İslam'ın şartlarını, imanın esaslarını anlatmaya kalkınca –anlamaya değil lütfen dikkat buyurun- en kaba pozitivist dil kullanılıyor. Oruç için fakirleri anlamak, hac için ticareti hareketlendirmek gibi izahlar, anlatımlar birbirini kovalıyor.
Kabul, herkes kendi kelimeleri kadar anlayacak, kendi kelimeleri kadar anlatabilecektir.
İdrakimizin sınırlı, manalandırma damarımızın güdük olduğunu kabul ettikten sonra dini, kendi kelimelerimiz üzerinden kavrayışımızda bir sıkıntı yoktur. Çünkü eksik olduğumuzu bilir, eksikliğimiz yüzünden her şeyi “biraz” anlayabileceğimizi kabul etmiş oluruz.
Lakin son yıllarda “bu Kur'an bana gönderildi” edasıyla ortalıkta dolaşanlar, Kur'an-ı Kerim'in anlamının ancak bir kısmını yani kendi ilminin imkan tanıdığı ölçüde kavrayabileceğini kabul etmeyerek, bu budur anlayışında ısrarcı bir tutum ortaya koyuyor, ekran üzerinden, ya da vidyo savaşları ile ibadet dilini şov diline tercüme etmeye kalkıyor.
Pozitivist bilimler için bu budur diyemeyenler, söz konusu İslam olunca nasıl oluyor da bu kadar kolaylıkla benim dediğim en doğrusudur anlayışı üzerinde ısrarcı olabiliyor?
İman bahsini tamamen dışarıda tutarak orucunun faziletlerini fakirlerle empati kurmak için aç kalmak olarak anlatmak, orucu ibadet olmaktan çıkararak sosyal sorumluluk projesini anlatmak düzeyine indirmek olur. Aç kalarak fakirlere yaklaşabiliriz ama bir ibadet olarak oruç borcumuzu eda etmiş olmayız. Diğer taraftan aç kalmak fakirlere empati damarını kuvvetlendirseydi diyete başlayan herkesin muazzam bir fakir dostu olması gerekmez miydi?