15 Temmuz bana ülkemizin darbeci geleneği ile din kisvesi altında yapılan yanlışları hatırlattı…
Bugün 15 Temmuz; siyasi tarihimizin en karanlık sayfalarından birini teşkil eden uğursuz olayın üçüncü yıldönümü.
251 insanımızın hayatına mal olan hain darbe girişiminin olumsuz etkilerini her geçen gün biraz daha artan dozda hissediyoruz. Bugün karşımıza çıkan pek çok sorunun altında, üç yıl önce yaşanan darbe girişiminin yattığını da güçlü biçimde hissediyoruz.
15 Temmuz olayına, daha önce söylenenleri tekrarlayarak, -hatta bazılarının kolayına kaçarak yaptığı gibi- bir veya iki yıl önce yazılanları hiç değiştirmeden kullanarak yaklaşmak pekala mümkün. İçinde bol miktarda ‘destan’ sözcüğü geçen ve halkın ölümü de göze alarak tanklar üzerine yürüyüşünü ön planda tutan yazılarla bugün bolca karşılaşacaksınız.
Acaba konuya bir başka açıdan yaklaşmak mümkün müdür?
Tarihimiz cuntalar ve darbeler tarihidir de
Konunun iki önemli yönü var: Ülkemizdeki cuntacılık ve darbecilik geleneği ile göründüğü gibi olmayan kişiler ve örgütler yönü…
Sultan Abdülaziz’in basit bir ayak oyunuyla devrildiği olay ülkemizin ilk askeri darbesi olarak değerlendiriliyor. Ancak o habis olayın öncesinde de askerlerin her zaman sahnenin bir yerinde bulunduğu pek çok darbeyle sultanların devrildiğini tarihlerimiz yazıyor.