Barlas can alıcı soruyu gündeme taşıdı; cevabı devlet politikası olarak bekliyoruz…
Mehmet Barlas’ı aylar önce evinde ziyaret ettiğimde birkaç kritik ameliyatın izlerini henüz üzerinden atamamıştı; onu o halde gördüğümde en fazla şaşırdığım, o hasta haliyle nasıl olup...
Mehmet Barlas’ı aylar önce evinde ziyaret ettiğimde birkaç kritik ameliyatın izlerini henüz üzerinden atamamıştı; onu o halde gördüğümde en fazla şaşırdığım, o hasta haliyle nasıl olup da yazılarını aksatmadığıydı.
Yazarlık böyle bir şey. Hastalıklar da, dışarıdan müdahalelerle kaleminin elinden alınmak istenmesi de yazarı alışkanlıklarından uzak tutmaya yetmiyor. Epey bir suskunluk döneminden sonra yeniden siyasi yazılarla okuyucu karşısına çıkan bir başka yazar da, “Okurlardan uzak kaldığım dönemde de her gün bir şeyler yazdım, ama yayımlamadım”anlamına gelen bir açıklama yaptı.
Herhalde yazdığı doğrudur; ancak insan düşüncelerini kâğıda dökünce onu başkalarıyla paylaşmadan nasıl durabilir?
Ben duramadım işte.
Hayati soru Barlas’tan geldi
Yazıma Mehmet Barlas’la başlamamın sebebi, onun “Bu kadar çok düşmanı acaba nasıl ürettik?” başlıklı bugünkü yazısı.
Girişi şöyle yazının; okuyalım:
“Defalarca anlatılsa da anlamakta zorlandığımız bir dramatik tablo var ortada… Dost ve müttefik olarak bildiğimiz ülkeler, şu anda neden Türkiye’nin düşmanlarıymış gibi davranıyorlar?
Türkiye’de devlet kurumlarına sızarak Humeyni modeli bir darbe projesini tezgaha koyduğu artık kanıtlanmış olan Fetullah Gülen neden hâlâ Amerika Birleşik Devletleri tarafından himaye ediliyor? Türkiye’de halkın üzerine ateş ederek bir darbe teşebbüsüne karışan hainlere, neden Batı Avrupa ülkeleri tarafından sığınma hakkı tanınıyor?
Daha da dramatik tablolar var gündemde… Türkiye’nin seçilmiş hükümeti ve Cumhurbaşkanı, Batı medyasınca adeta Stalin’miş ya da Çavuşesku’ymuş gibi sunuluyor. Sanki Soğuk Savaş devam etmekte ve Türkiye de şu anda Demir Perde’nin ötesindeki totaliter rejimle yönetilen bir ülke…
Türkiye’de Mısır’dakine benzer bir darbe başarıya ulaşsa ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerine Sisi benzeri bir darbeci getirilse, dost ve müttefik olarak bildiğimiz ülkeler bayram yapmaya hazır durumdalar.”
Türkiye’nin bir ara ‘değerli yalnızlık’ diye adı da konulmuş bir durumda bulunduğu ortada. Türkiye’yi yöneten kadronun tezleri ülke içerisinde kendisine geniş bir kabul zemini bulmaya devam ettiği halde, aynı tezler sınırlarımız dışında ilgi görmüyor.
Suriye ve Irak’la ilgili söylemler bile…
Washington’a her uğrayan Türk siyasetçi ‘stratejik ortak’ bir ülkenin temsilcisi muamelesi görürdü; o günler geride kaldığı gibi, ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Uluslararası Af Örgütü’nün ülkemizdeki ofisini ziyaret edip, her biri ayrı bir uyarıyı elindeki kartonla ifade eden bir grup arasında, üzerinde “Türkiye: Tüm insan hakları savunucularını serbest bırak”yazan bir uyarıyla poz veriyor.
Ve o fotoğrafı sosyal medyadan paylaşıyor…