“Erivan’a füze atalım” denilen ortamda ben taraflara dönüp “Savaşmayın, iyi geçinin” diyorum…
Erivan’ın üzerine birkaç füze göndermekten söz edilen bir ortamda “Durun, kavga etmeyin, siz bu bölgenin kalıcı unsurlarısınız, aranızdaki ihtilafları hakkaniyet esasına göre hareket edecek bölgeden bir hakemle kendiniz çözmeye çalışın” tavsiyesinde bulunmak bazılarına abes gelebilir.
'Savaş’ sözcüğünü her işittiğimde tüylerim diken diken olur. Savaşlar genellikle bir sorunu çözme amaçlıdır, ancak yine genellikle çıkış amacından çok farklı sonuçlara sebebiyet verir. Savaşan taraflardan savaştan kazançla çıkan olmaz; kazançlı çıktığı sanılanlar bile içten içe kayıplardadır ve sonradan kayıplar ortaya çıktığında kaybedenden daha büyük hüsran yaşandığı bile olur.
Bunların hepsinin ispatlanması gereken genellemeler olduğunu ben de biliyorum; bu genellemeleri ispatlanmış gerçeklermiş gibi sizlerle paylaşmamı konunun güncelliğine ve benim aceleciliğime verin.
Savaşlar ve evreler
Her savaşın üç evresi vardır: Savaş öncesi, savaş sırası ve savaş sonrası evreleri…
Savaşların öncesinde ihtilaf ve haklılık birikimi yaşanır. Buna ek olarak, savaşın tarafı haline gelecek ülkelerde haklılık bir veri olarak değerlendirilir. Yalnızca haklılık değil, savaş başlarsa karşı taraf/lar/ın perişan olacağına dair kanaat de yaygın kabul görür. Hiçbir taraf kaybedeceğini bile bile savaşa girmez; bütün taraflar savaştan kazançlı çıkacağını düşünür. Ya da düşündürülür. Zaten hamasetin en üst düzeyde yaşandığı bir dönemde gidilir savaşlara ve bu anlamda toplumlarda göz gözü görmez.