‘Otoriterlik’ mi, sistem sorunu mu? Üzerinde düşünülmeyi hak eden soru bu…
Türkiye’ye dışarıdan bakanların epey bir zamandır ülkemizdeki siyasi sisteme yapıştırdıkları sıfat sonunda bizde de geniş kabule kavuştu. Yönetime ‘otoriter’ sıfatı...
Türkiye’ye dışarıdan bakanların epey bir zamandır ülkemizdeki siyasi sisteme yapıştırdıkları sıfat sonunda bizde de geniş kabule kavuştu. Yönetime ‘otoriter’ sıfatı yakıştırılıyor ve meydana gelen her yeni gelişme o tespit ışığında değerlendiriliyor.
Son birkaç yıl içerisinde elimden geçen çok sayıda yabancı yayında -kitap ve makalede- gördüğüm şu: Dünyada neredeyse moda haline gelen ‘otoriter’ yönetimlere örnek verilmesi gerektiğinde mutlaka Türkiye’nin adı da geçiriliyor.
O kitaplarla makalelerin yazılmasına sebep olan Donald Trump’ın dört yılında ABD de aynı yolda bir ülke olarak görülüyordu.
Trump gitti, fakat Avrupa da dahil farklı coğrafyalardaki ‘otoriter’ yönetimler varlıklarını sürdürüyorlar.
‘Otoriter yönetim’ denildiğinde akla yalnızca ‘tek adam rejimi’ gibi genel-geçer yakıştırmalar gelmemeli. Rejimin otoriter olması için başta bütün ipleri elinde tutan bir tek kişinin bulunması gerekmiyor; daha önemli olan o kişinin veya kişilerin yönettiği halkın ne hissettiği…
Demokrasilerde varlığına alışılmış özgürlükler alanının ülkelerde daralması yönetimin ‘otoriter’ özelliği ile ilgili sayılıyor…