YSK ve yargı sınıfı: Adaletin kestiği parmak neden acımaz? Bu soru üzerine düşüncelerim…
Siyasilerin derilerinin daha kalın olması, tahammül derecelerinin diğer insanlara fark atması beklenir. Mahkemeler bu yüzden siyasilerin birbirleri hakkında atıp tuttuklarına veya medyadan gelen aşırı eleştirilere karşı...
Siyasilerin derilerinin daha kalın olması, tahammül derecelerinin diğer insanlara fark atması beklenir. Mahkemeler bu yüzden siyasilerin birbirleri hakkında atıp tuttuklarına veya medyadan gelen aşırı eleştirilere karşı “Olabilir” havasındalar.
“Dün dündür” özlü sözü yalnızca bir dönemi simgelemiyor siyasette; en önemli siyasi kişilikler önceki söylemlerini bugün de kolayca değiştirebiliyorlar. ‘Dün’ eskiden bir-iki yıl öncesine ait olabiliyordu, şimdilerde gerçekten ‘dün’ söylenen ‘bugün’ terse çevrilebiliyor. Ara 24 saate düştü.
İtibardan daha önemli -hatta çok daha önemli- tercihleri olabiliyor siyasilerin… Hep kazanmak, sürekli başarı bu tercihlerlerde ilk sırada yer alabiliyor. Kaybettiklerinde sendelemeleri biraz da bu yüzden. Yenilgiyi kabul edememek, yenildiğinde koltuğunu kolaydan terk etmemek siyasetin doğasına çok aykırı değil. Ayrıca hep yenecekleri düşüncesiyle bıraktıkları eksik-gedikleri kapatmak gibi bir dertleri de olabiliyor siyasilerin…
Siyaset böyle, yargı ise…
Yargı ile siyaset arasında pek çok yönden fark var.
Devletin en önemli unsurlarından biri yargı, üçüncü kuvvet; ancak yine de devletin diğer kuvvetleriyle ilişkisi ‘bağımsız ve tarafsız’ olmasını gerektirecek biçimde. ‘İtibar’ ise yargıçların üzerine titredikleri ilk özellik olmak zorunda.